Abdullah TANIŞ
abdullahtanis@hotmail.com
Gümüşhane Ve Çevresi Dini Ziyaret Yerleri
11/11/2022
ÖN SÖZ
Gümüşhane ve Çevresi Dini Ziyaret
Yerleri konulu tezimin ilk safhalarında yaşadığım bir çok zorluklara rağmen bu
tezi bitirmeye olan kararlılığım beni devamlı teşvik etmiştir. Araştırmalarımı yaptığım Gümüşhane ilinin
Merkez başta olmak üzere Kelkit,
Şiran, Köse, Kürtün,
Torul ilçelerinin tamamını
kapsayacak bir araştımanın güçlüğü takdirinizdir. Tezin Giriş
kısmında Gümüşhane’nin Tarihi Gelişimi,
Ziyaret Fenomeni ve Gümüşhane’de Ziyaret alt başlıklarıyla konuya giriş
yapılmaktadır. Giriş kısmının akabinde Gümüşhane Merkez Köyleri ve
Gümüşahane’ye Bağlı İlçeler olmak üzere iki kısımda araştırmamı
tamamladım. Araştırmamda konuya ilmî disiplin
içinde ve objektif olarak yaklaşmaya gayret ettim. Gümüşhane ve civarında benim
ulaşabileceğimden daha çok ziyaret yerleri olduğu kanaatindeyim. Ulaşabildiğim
kadarıyla yapmaya çalıştığım bu incelemenin ilerleyen yıllarda bu alanda
yapılacak çalışmalara ışık tutması dileğini taşımaktayım. Bu araştırmanın gerçekleşmesinde
fikir öncülüğü yapan tez hocam sayın Prof.Dr.Ünver Günay Bey’e ve araştırmam
sırasında maddi-manevi katkılarını esirgemeyen babam Orhan Tanış Bey’e
teşekkürlerimi sunuyorum.
Abdullah
TANIŞ
GİRİŞ A- Gümüşhanenin Tarihi Gelişimi Gümüşhane il merkezi, Cumhuriyetin
ilânından önce Eski Gümüşhane diye anılan bugünkü Süleymaniye vadisinde yer
almaktayken, Cumhuriyetin ilanından sonra, Trabzon-Erzurum transit yolunun
Harşit vadisi’ni takip etmesi üzerine bugünkü yerine taşınmıştır. Tarihî bilgilere göre, Eski Gümüşhane’nin kuruluşu M.Ö.
3000 yılına dayanmaktadır. Bölgedeki diğer şehirler gibi Gümüşhane’de tarihi
süreç içerisinde Asurlular, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Pontuslar,
Romalılar, Araplar ve Rumların elinde kalmıştır. Gümüşhane ve yöresi ilk defa 1461 yılında Fatih Sultan
Mehmet döneminde Osmanlı yönetimine bağlanmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon
Rum İmparatorluğu’nu yıkarak Trabzon ve yöresi ile Gümüşhane’yi de Osmanlı
yönetimine bağlamıştır. 1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman, İran seferi
sırasında, konakladığı bu bölgede gümüş ocaklarını gördüğünde bu bölgeye bir
camiî ve elli ev inşasını emredip, Gümüşhane ismini vermiştir. Daha önceki
yerleşim yerinin adının Canca olması nedeniyle, Gümüşhane isminin verilmesinden
önce şehrin ismi CANCA idi. Kanuni Sultan Süleyman, bölgede
çıkan altın ve gümüş madenlerinden dolayı şehre kendi adına sikke basma yetkisi
vermiştir. Nitekim halen çeşitli madenlerinden dolayı yöre insanlarına bazı
imtiyazlar tanınmıştır. Bunların en önemlisi de bölge insanından vergi
alınmamasıdır. Maden ocakları ve şehir, en canlı dönemini lV.Murat
döneminde (1623-1640) yaşamıştır. Bu dönemde şehir nüfusunun 30-40 bin
civarında olduğu ve Hristiyan, Rum, Ermeni nüfusun Müslüman nüfusla iç içe
yaşadığı bilinmektedir. 1894 yılında hükümetin madencilerin imtiyazlarını
feshetmesiyle ocakları kapanmıştır. 1916 tarihindeki Rus işgaliyle meydana
gelen göçler sebebiyle nüfus kesafeti gittikçe azalmış ve yerleşim yavaş yavaş
Harşit Vadisi’ne kaymaya başlamıştır. Cumhuriyet’in ilanından 4 yıl sonra
vilayet merkezi yeni yerine taşınmıştır. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız Gümüşhane’nin tarihi
Fatih Sultan Mehmet döneminde Türkleşme ve Müslümanlaşma devrelerini
yaşamasıyla devam eder. Bu süreçlerin yaşanmasına katkı sağlayan Horasan
erenleri veya Alperenler ve gazi-velilerin rolü oldukça önemlidir. B- Ziyaret Fenomeni ve Gümüşhane’de Ziyaret Birini veya bir yeri görmeye gitmek anlamında
Türkçemizdeki ziyaret sözcüğü Arapça
ziyaret kelimesinden gelmekte olup;
yine Arapça’da aynı kökten zevr
sözcüğü hem ziyaret etmek, hem de
ziyaret eden manâlarına gelmektedir. Bununla birlikte, Arap dilinde,
bu sonuncu anlamda zair daha
da yaygın bir kullanıma sahip bulunduğu gibi,
öte yandan birinci anlamda aynı kökten zûvar ve mezâr
kelimeleri de mevcut olup,
mezar kelimesi Türkçemizde kabir
anlamıyla geçmiş bulunmaktadır. Esasen burada inceleme konusu yapmak
istediğimiz ziyaret fenomeni de bir ölçüde mezar ziyareti ile ilgili
bulunmaktadır. Bilindiği üzere, başlangıçta İslamiyette kabir ziyareti, Cahiliye inanç, âdet ve uygulamalarını
yansıtmakta oluşu ve böylece kabile mensuplarının sayısına ölülerin de dahil
edilmesi sûretiyle iftihar vesilesi yapılmasının yanısıra, yanakların yumruklanması, elbise yakalarının yırtılması ve ağıtlar
yakıp ağlama gibi İslam'’n vakarı ile bağdaşmayan bir takım Cahiliyye
âdetlerini unutturmak, kabirlere ve
oralarda yatanlara aşırı saygı ve hatta onlara ibadet gibi şirk görüntülerini
yoketmek amacıyla yasaklanmışsa da, daha
sonra ahireti hatırlatması sebebiyle buna izin verilmiş bulunmaktadır.[1]
Bununla birlikte, burada ele almak
istediğimiz ziyaret fenomeninin bu olağan kabir ziyaretinden de oldukça farklı
bir konuya tahsis edildiğini belirtmeliyiz. Zira burada bahis konusu olan yatır,
türbe, kümbet, tekke,
ziyaret, dede mezarı gibi çeşitli adlarla anılan
ve çoğunlukla kendilerine veli, evliya,
eren, ermiş, abit,
zahit, alim, sofu,
seyyid, şeyh, gazi,
mübarek, pir, dede,
baba, abdal yahut şehit gibi türlü isim ve sıfatlar verilerek manevi
güç ve meziyetlerine inanılan kişilerin yattıkları kabul edilen yerlere, belli hacet,
dilek, istek ve muratlarla yapılan
ziyaretler ve bu çerçevede oluşmuş bulunan inanç ve uygulamalardır. [2] Kısaca ziyaret fenomeninin unsurlarından
bahsetmeye çalıştıktan sonra Anadolu ve
hasseten Gümüşhane özelinde ziyaret fenomenine baktığımızda ziyaret
geleneğinin arka planında şunları görebiliriz: Anadolu halkı burayı kendilerine
vatan yapan insanları abideleştirmek, yaşadıkları hayatı onlarla paylaşmak
istemiş, bir yandan bölgedeki ağaç, kaya, mağara vb. unsurları kutsallaştırarak
taşı ve toprağı ile vatanı kutsallaştırma yoluna giderken, diğer yandan bu
vatanın asıl sahipleri olarak düşünülen ve çoğu yüce dağ başında mekân tutmuş kişileri
olarak tahayyül ettiğimiz bu Alperenlere birer makam tahsis etmiş, bu yerleri
de ziyaret ederek onlara karşı olan vefa borçlarını yerine getirmeye
çalışmışlardır.[3] Bunun
yanında Ormanlı-Rus savaşını derin bir şekilde hisseden yöre halkı dönemin zor
şartlarından kurtulmak, ferahlamak için veli, derviş, şıh vb.önde gelenleri
yücelterek korunma güvenme ihtiyacını gidermeye çalışmış menkıbe ve hikayeleri
üretmiş ve bunlara canı gönülden inanmıştır. İşte araştırmamızın konusunu
ziyaret yerleri olarak nitelendirdiğimiz bu kutsal mekânlar teşkil etmektedir. GÜMÜŞHANE
MERKEZ KÖYLERİ 1. TEKKE a. Çağırgan Baba Türbesi (Seyyid Mahmud
Çağıran Baba) Gümüşhane’ye
bağlı Tekke beldesinde, ana yol kenarında yer alan Çağırgan Baba Türbesi, iç
kapısı üzerindeki kitabeye göre Recep 990 Temmuz 1582’de yapılmıştır. lll.
Murat’ın (1574-1595) İran seferi sırasında gördüğü bir rüya üzerine yapıldığı
ve Gümüşhane, Samsun ve Tokat’ta vakıfları bulunduğu bilinmektedir.[4] Türbenin asıl mekânı kare bir plân üzerine taştan
yapılmış, sonradan batısına dikdörtgen planlı bir bölüm daha eklenmiştir. Her
iki bölümün de içinde birer sanduka yer almaktadır. Türbenin asıl mekânının
üzerindeki kubbe, dıştan sekizgen bir piramit külahla örtülüdür.[5] Türbeye kuzey cephesinden girilmektedir. Çağırgan
Baba’nın yattığı odanın giriş kapısı üzerinde 41x30 cm boyutlarında mermer
üzerine iki satır sülüsle yapılmış kitabesi yer almaktadır. Türbe son yıllarda
onarım görmüştür.[6] Çağırgan Baba’nın sandukasının yanında diğer odada kız
kardeşinin sandukası bulunmaktadır. Türbenin içerisinde içi su dolu kablar ve
abdest leğeni bulunmaktadır. Çağırgan Babanın bu sularla abdest aldığına
inanılmaktadır. Türbenin etrafı duvar ve üzerinde demir parmaklıklarla
çevrilidir. Türbeye ahşap bir kapıdan girilmekte olup içerisi kilim ve halı
serilidir. Türbenin arkasında ve yanlarında küçük bir köy mezarlığı vardır. Rivâyete göre bu zât Tekke Beldesi’nde yaşamış ve halâ bu
yerde anayolun yanında türbesi vardır. Büyük evliyalardandır, her zaman ziyaret
edilir, dua ve dileklerde bulunulur. Zât-ı muhterem yaşadığı dönemde köy halkı gibi çiftçilik
yaparak geçimini sağlarmış. Herkesin öküzü, sabanı varmış. Tarlalarını sürerler
ama bu zâta hiç ilgi göstermezlermiş, zât-ı muhterem’de onlara bir şey demez,
fakir olduğu için bir şey de istemezmiş, çekingenmiş. Ancak bu bilge kişi
sırrını kimseye demez, kendi halinde dolaşır, ihtiyacı olan her işi de köy
halkının uykuya daldığı bir zamanda dağa gider yabani keçileri tutar ve
yılanlardan bağ yaparak ormandan kestiği ağaçları sal yapar ve keçileri bağlar,
köye getirir, tarlalarını da bu hayvanlarla sürermiş, köylü kalktığında Onun
tarlalarının sürüldüğünü görünce hayrete düşermiş. Bazıları “yahu bu bizlerin
öküzleriyle gece bu işi yapmasın” derler. Onu gözetlemeye karar verirler. Bir
gün, iki gece uyumayarak onu takip ederler. Ormana gittiğini görürler, takip
ederek ormana giderler, saklanırlar. Bu ermiş kişi, keçileri tutar ve tomrukları
yine yılanla bağlayıp sal yapar. Hareket edeceği sırada gençler
şaşırdıklarından hareket ederler. Bunların çıkardığı sesten keçiler diklenir ve
yılan gevşer açılır. Tomruklar tepeden yuvarlanır. O sırada evliya: “Eyvah!...
gören gözler kör olsun” der. Gençlerin gözleri oracıkta kör olur. Daha sonra
tomrukları türbenin önüne getirirler. Çağırgan babadan özür dileyen köylüler
mahçup olurlar. Ruslar köyü işgal ettiklerinde Rus komutan, tomrukları alayın
önüne götürür. Ancak sabah kalktığı zaman tomrukları türbenin önünde görür.
Tekrar götürmelerini emreder. Tomrukların başına nöbetçi koyar ama nafile
tomrukları anlaşılmaz bir şekilde sabahleyin türbenin önüne dizilmiş görürler.
Korkup bir daha tomruklara el sürmezler.[7] lll.Murat, İran seferi sırasında Tekke beldesinde
konaklıyor. Rüyasında Çağırgan Baba ona türbemi yap diye sesleniyor, bunun
üzerine ikinci geceyi orada geçirmeye karar veriyor. İkinci gecesinde rüyasında
aynı sesi ve isteği duyar. Sabah kalktığında temelin yerinin açılmış (belli
edilmiş) halde buluyor. Türbenin yapılması için emir veriyor. Türbe pencere
seviyesine kadar yapılınca, lll.Murat İran seferine devam edip İstanbul’a
döndüğünde Türbenin yapımına devam edilmesi için İstanbul’dan para gönderir ve
türbe yapılır. Bugün türbe incelendiğinde pencere seviyesine kadar başka,
yukarısının daha başka mimari özelliğe sahip olduğu görülür. Türbenin bulunduğu mevkinin tam karşısındaki dağda
Körpahır denen bir su gözesi vardır. Çağırgan Baba’nın geceleri bu suyun yanına
gittiğine, gündüzleri ise türbeye geldiğine inanılmaktadır. Öncelerin Türbenin kapısı, türbenin zarar görmemesi için
kapalı tutulurdu. Türbeyi kazmak için gelenlerin elinin ayağının tutmaması;
konuşamaması gibi değişik rahatsızlıklar geçirerek zarar görmeleri, niyetlerine
ulaşamamaları nedeniyle kapı açık bırakılmaya başlanmıştır. Türbeyi kazma
işiyle uğraşan yöre sakinlerinden birisi gece kalktığında türbenin yanındaki
kavak ağaçlarının ağlayarak yere yatıp kalktığını görür ve kazma işinden
vazgeçer. Anlatıldığına göre köyün iyi halleriyle bilinen
yaşlılarından birisi Kore harbi sırasında bir sabah, sabah namazı için
kalktığında Çağırgan Baba’nın türbesinden sıra sıra askerlerin çıktığını görür
ve korkar, Ne olduğunu anlamaz, tam o esnada Çağırgan baba türbesinde o yaşlı
adama seslenerek “Korkma onlar Kore’ye yardıma gidiyor” der ve ses kesilir. Çağırgan Baba’nın ismini duyanlar, tanıyanlar, çevre
halkı ve diğer şehirlerden gelenler ziyarette bulunmaktadırlar. Burayı ziyaret
edenler, adak kurbanını burada keserler. Kurban kesimi kurallara uygun olarak
kesilir ve muhtaçlara dağıtılır. Türbeyi çoğunlukla bayanlar ziyaret
ederler. Türbe özelllikle Cuma günleri sela ezanı okunmadan önce kadınlar
tarafından ziyaret edilir. Çağırgan Baba’nın türbenin yanından geçenleri yanına
çağırdığına inanılmaktadır. İsmininde bundan dolayı kullanıldığı bilinmektedir.
Türbenin yanından geçerken dua etmeyenlerin işlerinin yolunda gitmeyeceğine
inanılır. Ziyaret esnasında üç ihlas, bir
fatiha okunur, Kuar’an tilaveti okunur,dua edilerek kazadan beladan korunulur. b. Kandil Tekke beldesi sınırları içerisinde
yer alan beldenin üst tarafında bulunan bir ziyaret yeridir. Mağaranın
içerisinde mağranın tavanından damlayan suyun birikmesi sonucu oluşan bir
sudur. Bu su bayramlarda ve hıdırellez günü yöre ve çevre halkı sakinlerince
ziyaret edilir. Tuzlu bir su olup hastalıklara iyi geleceğine inanılır. Bu suyu
ziyaret edenler bir dilek tutarlar ve dileklerinin kabul olacağına inanırlar. 2. PİRAHMET a. Pir Ahmet Türbesi
Gümüşhane-Erzurum yolu üzerinde Pir Ahmet Köyü’nde yer alan bu türbe,
Karamanoğlu Pir Ahmet Bey’e aittir. Kare
bir plan üzerine yine taştan piramidal bir çatıyla kapatılmıştır. Mezar türbenin altında olup buraya
beş basamaklı taş merdivenle inilmektedir. türbeye kuzey cephesindeki yuvarlak
kemerli alçak bir kapıdan girilmektedir.Güney cephesinde çok küçük bir
penceresi vardir. Kubbesi iç taraftan kademeli tromplara oturtulmuştur. Türbenin içinde batı duvarında çok
girift bir sülüsle yazılı ancak üzeri
onarım sırasında çimento ve kumla yer
yer kapatılmış bazı kelimeleri seçilen
bir kitabesi vardır. Türbe 957/1550 yılında Kanuni Sultan süleyman (1520-1566) zamanında
yapılmıştır.[8] Türbe
küçük çocukların defnedildiği küçük bir mezarlığın içerisindedir. Pir Ahmet, Karamanoğlu II.
İbrahim’in7’si ana tarafından Osmanlı olan 8 oğlundan biri olup, İbrahim’in ve
İshak’ın birkaç aylık saltanatından sonra yerine geçmiş Konya’yı başkent yapıp
5 yıl (1464-1469) saltanat sürmüştür.[9] Pir Ahmet’in babası İbrahim bey, 39
yıl hükümdarlıktan 16.8.1464’te [10]ölümünden
az önce veliahtı ve büyük oğlu İshak Bey’e hükümdarlığı bırakmışsa da, Pir
Ahmed ve diğer kardeşleri buna razı olmayarak İbrahim Bey’i Konya’dan
çıkarmışlar ve babalarının üzüntüden ölümüne sebeb olmuşlardır. İshak Bey kardeşlerine karşı
koyamayarak Silifke taraflarına çekilmiş, Pir Ahmet Bey de Konya ve çevresinde
idareyi ele almıştır. İshak Bey’in Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey’den
aldığı yardımcı kuvvetlerle Karaman Beyliğini tekrar ele geçirmesi üzerine Pir
Ahmet Osmanlılara başvurmuştur. Daha sonra pir Ahmet, Antalya sancak beyi Köse
Hamza Bey kuvvetleriyle Karaman’a girmiş, Silifke kalesinden başka diğer
Karaman topraklarına sahip olarak bir süre Osmanlı eğemenliğinde bulunmuştur.[11] Pir Ahmet Bey bir süre ana-baba bir
kardeşi olan Kasım Bey’le uğraşmış1466 da Osmanlı’ya muhalefet etmesi üzerine
Fatih komutasında ki Osmanlı ordusunun Karaman memleketlerine girmesi, sonucu
Larende (Karaman)’ye kaçmıştır. Daha sonra Gedik Ahmet Paşa bir kısım Karaman ailesinin bulunduğu
Mokan ve Minan kalesini elde etmiş,[12]
burada bulunan Pir Ahmet Bey’in eşiyle oğlunu İstanbul’a göndermiştir. Minan
kalesi’nin alındığını duyunca üzüntüsünden kendisini kaya başından atıp intihar
etmek isteyen Pir Ahmet, bir ağaca takılmak suretiyle kurtulmuş, artık ümitsiz
bir halde Tarsus’a ve oradan da Uzun Hasan Bey’in yanına girmiş ve kendisine
ikta olarak verilen Bayburt taraflarındaki dirliğinde ölmüştür.[13] Tarihi bir şahsiyet olan Pir Ahmet
Bey, Pir Ahmet köy’ünde bir müddet yaşadıktan sonra vefat eder. Geçmişte ve
günümüzde Pir Ahmet Türbesi ziyaretçisi eksik olmayan bir türbedir. Türbenin kıble tarafında duvarın dış yüzünde bir melhem ağacı bulunmaktadır. Bir
bitkinin yaşaması olanak dışı olan duvarda bulunan bu ağaç hiçbir bakım
gösterilmeden bir kaç sene arayla yeşerip büyümektedir. Halk arasında Pir Ahmet Bey’in
nakşibendi tarikatına mensup bir ermiş kişi olduğuna inanılmaktadır.
Anlatıldığına göre Rusların Gümüşhane ilini işgali sırasında bu türbeye halkın
sevgi ve saygısının aleyhine Ruslar bu türbeyi tuvalet olarak kullanmaya
başlamışlar bu olaydan sonra köyden bazıları rüyalarında Pir Ahmet Bey’i
görürler, Pir Ahmet Bey onlara komşu köydeki yüksek bir yer olan Golot taşı
denen yerde olduğunu söyler, daha sonraları Rusların yurdu terketmesiyle
ahalinin rüyasına tekrar girerek yerine
döndüğünü söyler. Türbeyi ziyaret edenler türbenin giriş
kısmında namaz kılar, dua ederler. Önceleri türbe ziyareti sırasında türbenin
etrafı dolanılır, horozlar kesilir melhem ağacına ip çaput bağlanırdı.Günümüzde
bu adetler kalkmıştır. Türbe özellikle Perşembe günleri ziyaret edilir.
3.
KABAKÖY a.
Fadime Ana Türbesi Köye girerken yoldan birkaç metre
yükseklikteki köy mezarlığının içinde bulunan
Fadime Ana Türbesi dikdörtgen bir yapıya sahip olup üzeri kapalıdır.
Ahşap bir kapı ve küçük bir penceresi
vardır. Fadime Ana köy’ün eskilerinden olup
yaşadığı tarihler içerisinde sevilen, sayılan ibadetine çok düşkün münzevi bir
kadındı. Fadime ana 1970’li yıllar’da vefat eder, vefat ettiği zaman gayet
sağlıklıymış öldüğü gece yanındakilere beni yıkayın ben bu gece öleceğim der ve
ogece vefat eder. Fadime Ana’nın vefat etmesinden
yıllar sonra Köse ilçesinin Salyazı beldesinden bir şahıs hacc görevini ifâ
için Mekke’ye gider, Kabeyi tavaf ederken Fadime Ana’yı görür ve onunla
konuşur. Hacc dönüşü Kabaköy’e gelerek Fadime Ana’nın mezarına türbe yaptırır
önceleri ziyaret edilmeyen Fadime Ana, Türbe yapıldıktan sonra ziyaretçi
akınına uğramıştır ve hâla ziyaret edilmektedir. Köyde Deli Binnaz isimli bir kadın
Fadime Ana’ya her gün dereden su alıp Fadime Ana’ya abdest alması için
götürdüğünü söyler, götürmezse Fadime Ana’nın boğazını sıktığını söylermiş.
Fadime Ana’nın asıl adının Şaziye olduğu
söylenir. Fadime Ana Türbesi Cuma günleri sela ezanı okunmadan önce ziyaret edilir,
ziyaret esnasında türbenin etrafı 3 defa dolanılır, üç ihlas bir fatiha okunur.
Stres, sıkıntı, hastalıkları olanlar, çocuğu olmayan, çocuğu sakat doğanlar
ziyaret eder, iki rekat namaz kılarlar 4. SÜLEYMANİYE a. Tandır Cami-i Kebir Mahallesinde meşrûtiyet
meclisi Gümüşhane Milletvekillerinden Kadirbeyoğlu İbrahim Lütfi Paşa’nın
Süleymaniye Camii’nin arka tarafındaki konağının yanında bulunan bir
ziyaretttir. Özellikle kadınlar Cuma günleri Gümüşhane’nin her yerinden akın
akın ziyarete gelirlerdi. Bu Tandır’ın mistik bir öyküsü vardır: Bir Ramazan akşamına doğru Genç
gelin, tandırda lavaş (pide) pişiriyormuş, birden karşısında kapının (söve)
sine dayanmış, nur yüzlü bir ihtiyar belirmiş. Gelin önce şaşırır gibi olmuş,
sonra mübarek günde adamı boş göndermiyeyim sonra nefsi kalır, düşüncesi ile o
nefis kokulu sıcacık lavaşlardan adama vermek istemiş ve bir deste uzatmış,
ihtiyar almamış. Gelin israr edince ihtiyar çok yumuşak, çok sıcak bir sesle: “Senden bir isteğim var, eğer
yaparsan lavaşlarını o zaman alırım demiş.”
Gelin: “Söyle Dede nedir isteğin?”
Diye sormuş, İhtiyar birden cevap verememiş, duraksamış, yutkunmuş, sonra
mırıldanır gibi gelinin elini işaret ederek: “Elini öpmek istiyorum.” demiş.
Gelin, bu nur yüzlü ihtiyarın isteğinde bir kötülük görmemiş, bunda bir iş var,
bir hayır var gibilerinden düşünerek elini ihtiyara uzatmış. İhtiyarcık,
gelinin parmaklarının ucuna saygılı bir öpücük
kondurmuş, lavaşları almış ve bir hayal gibi ortadan kayboluvermiş. Genç
gelin buna bir anlam vermeğe çalışmış, akşam olmuş, iftar zamanı gelmiş. Kocası
eve gelince olanı biteni bir bir kocasına anlatmış. Koca: “Sen her zaman,
herkesin, her istediğini yapar mısın?” demiş. Gelin de “Yaparım”demiş. Koca,
hiç tereddüt etmeden: “Şimdi ben istiyorum, hemen kendini at şu Tandıra” diye emretmiş. Genç Gelin iki-bir, demeden, yani
hiç tereddüt etmeden kendini, alev alev yanmakta olan Tandır’a atıvermiş.
Tandır o anda güllük gülistanlık olmuş, Tandır’dan Cennet kokuları gelmeye
başlamış.[14] Sonrası ne olmuş bilinmiyor ama o
günden sonra orası bir ziyaret yeri
haline gelmiş. Bugün burası bir yıkıntı halinde olduğu halde gene de
Köy’den Kent’ten Cuma günleri ziyarete gelinir. Hastalara şifa, dertlilere devâ
aranır durur. Burada ayrıca birde mezar yeri olduğu söylenir. b. Taşavrat Ayatadari Mahallesi’nde Gelincik
tepesinde biri kucağında çocuk olan bir anneye, hemen yanındaki de çocuk
kakasına benzeyen iki taş vardır. Derler ki, anne çocuğunun poposunu lavaşla
(pide) sildiği için Allah onu öyle taş kesmiştir. Taşavrat Tandır’ı ziyarete
gelenler tarafından ziyaret edilmekte ibret nazarıyla bakılmaktadır. c. Sakal-ı Şerif Süleymaniye Mahallesinde Ulu Cami,
Cami-i Kebir, Süleymaniye Camii adları verilen Kanuni Sultan Süleyman
tarafından yaptırılan bu Camide sakal-ı şerif bulunmaktadır. Bu Camiye sakal-ı şerif 1321 Rumi
tarihinde (1950) Mısıroğlu Hayri Bey, Meşrutiyet Milletvekiliyken
getirilmiştir. O gün Bektaşi Baba dönemecinden başlayarak çok büyük bir
kalabalık tarafından yüksek sesle getirilen tekbirlerle şehir halkı da
sokaklardan, damlardan, pencerelerden katılmış Rumlar ve Ermeniler bile
kalabalığa karışmış, tekbir sesleri dağlarda yansımış, o gün şehir çoşkulu bir bayram havasına
girmiştir. O günden sonra Ramazanlar da Kadir Gecesi ve Kandil Geceleri her yıl
aynı çoşku içinde sakal-ı şerif ziyaretleri yapılır.[15] Peygamberimize ait olduğu söylenen
diğer bir sakal da Bağlarbaşı Mahallesinde ki Camide bulunmaktadır. Mübarek Gün
ve Gecelerde ziyaret edilmektedir. Cam kabın
içindeki sakal üç defa öpülüp
göze sürülmektedir. 5. KALE a. Dilekkaya Kale köyünün çeşitpınarları
mevkiinde bulunan bir kayadır. Bu kayaya tüm yurttan ziyaretçiler gelirler,
dilekde bulunurlar. Özellikle çocuğu olmayanlar çocuk sahibi olabilmek için
burayı ziyaret ederler. Bu kayayı ziyaret edenler kayanın
üstüne kazık çakarlar. Çocuğu olmayan kadın eteğinden bir parça koparıp kazığa
bağladıktan sonra kazığın etrafında üç defa dolanır. Bunun akabinde dileğin
kabul olabilmesi için mum yakılır, horoz kesilip kayadan aşağı atılır. 6. DUYMADIK a. Karakaban Duymadık köyü çıkışında olup halk
tarafından ziyaret edilen etrafı çevrili üç mezardır. Mezarlarda yatanlar
hakkında söylendiğine göre bunlar harb zamanı (Rus savaşı) burada şehit düşen
üç kardeştir. Halk tarafından dileklerin kabul olması, hastalıklara şifa
bulunması amacıyla ziyaret edilir. Mezarların yanındaki ufak çalılara ip ve bez
bağlanır. b. Sarı Baba
Duymadık, Akçahisar ve Biyalı
köylerinin ortak sınırında bulunan ve bu köylerin halkı tarafından ziyaret
edilip ermiş bir kişinin olduğu düşünülen bir ziyaret yeridir. Anlatıldığına göre köylülerden
birisinin koyunları kaybolmuş, koyunları kaybolan köylü günlerce koyunlarını
aramış ve en sonunda aklına Sarı Baba’nın mezarının olduğu yer gelmiş oraya
gittiğinde koyunları görmüş o esnada Sarı Baba
köylüye seslenerek: “Sarı Baba koyunlarına çobanlık etti” demiş. Bu olaydan sonra ziyaretçisi artan
Sarı Baba’yı özellikle eşyası kaybolanlar, kaybettiği bir şeyi bulmak isteyenler
ziyaret etmekte, dilek tutmaktadırlar. 7. ÇAMLIKÖY
a. Üçtepe
Çamlıköy sınırlarındaki Işıkdere
mevkiinde 3 şehidin yattığına
inanılmaktadır. Halk tarafından özellikle Cuma günleri Cuma namazından önce
ziyaret edilir. Üçtepe’ye ziyarete gelenler abdest alır, namaz kılar, istek ve
dileklerinin kabul edilmesi için mezarların yanındaki çalılara bez ve çaput
bağlarlar. 8. Kılıçören a. Ziyaret Kılıçören köyünün Karakaban
Tepesinde bulunan ve Rus harbinde şehit düştüğü söylenen şehit mezarları
vardır. Bu mezarlar halk tarafından ziyaret edilmektedir. Dilek ve temennilerin
bu mezara samimi niyetle gelinip, namaz kılınıp dua etmekle kabul olacağına
inanılmaktadır. b. Taşdüşüren Kılıçören köyü ile Sarıçiçek köyü
arasında halk tarafından ziyaret edilen mide taşlarını, bağırsak kumlarını
düşürdüğüne inanılan bir su gözesidir. Büyük bir kayanın altından çıkan bu su
halk tarafından şifa niyetine içilmektedir. 9. AKÇAKALE
a. Kabanbaşı
Akçakale köyü sınırlarında Akçakale
kalesinin hemen yakınında bulunan bir taşın ortasında bulunan bir oyuk
(delik)’tur. Burayı ziyarete gelenler bu deliğe üç taş atarak dilek tutarlar,
iyi insanların dileklerinin kabul olacağına inanılır. 10. ESENLER a. Ziyaret Tepe
Esenler köyünde Ziyaret Tepe denen
mevkide bulunan, şehitlerin yattığına inanılan bir ziyaret yeridir. Genellikle
kadınların ziyaret ettiği bu ziyaret Cuma günleri ziyaret edilmekte
hastalıklara şifa aranmaktadır. 11. AKHİSAR
a. Şehitlik
Akhisar Karakaban mevkiinde bulunan,
bir grup öğrenci ve hocasının yattığına inanılan bir ziyaret yeridir.
Anlatıldığına göre burada yatanları Kıbrıs Harbinde ziyarete gelen birisine
burda yatan, Hoca ve öğrenciler biz Kıbrıs harbine gidiyoruz diye seslenir.
Harb bittikten sonra geri döndüklerine inanılır. Anlatıldığına göre bu hocanın
üç kardeş olduğu söylenir diğer kardeşlerin Kırklar ve Balahor mevkiinde
yatanlar olduğu anlatılmaktadır. Hastalar şifa bulmak için burayı
ziyarete gelmekteler. Özellikle sara hastalığına yakalananların burayı ziyaret
ederek iyileştiğini anlatmaktadırlar. 12. KALETAŞI
a. Hoca Mezarı Kaletaşı köyü çıkışında bulunan çok
önceleri öğrenci okutup, öğrenci yetiştiren alim bir şahsiyete ait olduğu
söylenen bir mezardır. Halk tarafından devamlı ziyaret edilmekte dilek tutulup
mezarın yanındaki kuşburnu ağacına bez parçası bağlanmaktadır. 13.
DÖLEK
a. Deliktaş Köyün eski yayla mevkiinde bulunan
delik bir taştır.Yöre halkı bu delikten geçerek şifa ararlar özellikle çocuğu
olmayanları, korkan çocukları buradan geçirirler. Delikten geçerken üç ihlas
bir fatiha okunarak geçilir böyle yapıldığı takdirde şifa bulunacağına
inanılır. b. Ziyaret Eski yayla mevkisinde bulunan kaynar
sudur. Tuzlu su özelliği gösteren bu su ziyaret edilerek hastalıklara şifa
aranır. Özellikle cilt hastalıklarına iyi gelir ziyaret esnasında abdest
alınır. Namaz kılınır, Ziyarete temiz elbiseyle gelinmesi şarttır. Dileğin
kabul olması için suyun içine para ve elbisesinden kopardığı bir düğme atılır. 14.
SÜLE
a. Dilektaşı Kale köyü ile Süle köyü arasında
bulunan derenin içerisinde bir ziyaret olan “Dibektaşı”vardır. Halk tarafından
özellikle yürüyemeyen çocukların yürümesi için ziyaret edilmekte horoz kesilip
kesenler tarafından yenilmektedir. 15.
YENİYOL
a. Ardıç Yeniyol köyü Harmancık mevkisinde
bulunan çok yaşlı bir ardıç ağacıdır. Halk tarafından özellikle çocuğu
olmayanlar, çocuk olması için bu ağacı ziyaret etmekte ağaca ip, bez, çaput
bağlamaktadırlar. Önceleri yoğun bir ilgi gören bu ziyaretin günümüzde
ziyaretçisi azalmıştır. b. Lagana Köyün en yüksek mevkisinde bulunan
bir mağara, bir oyuktur. Oyuğun içerisinde su birikintisi vardır. Burayı
ziyarete gelenler ellerini bu oyuktan içeri uzatırlar; eğer elleri ıslanırsa
iyi niyetli olduklarına, eğer ıslanmazsa niyetlerinin iyi olmadığına delalet
eder. Çevre köylerden çok ziyaretçi gelir. Bahar mevsiminin başlangıcında
ziyaret edilir. 15. KAZANTAŞ a. Ziyaret Taşı Kazantaş köyü Murat dağında bulunan
bir ziyaret taşıdır. Bu taşın sihirli olduğuna inanılmakta belalardan korunmak
için ziyaret edilmektedir. Anlatıldığına göre köyden birisi bu
mevkiyi ziyarete gelir. Havada bu taşın üzerinde bir taş parçasının havada durduğunu görür taşa uzanmak ister, ancak
elini uzatır uzatmaz taş havalanarak karşı tepelerden birisine çarpar ve büyük
bir patlama olur. Bu olaydan sonra ziyaretçi akınına uğramakta ve kazaya belaya
karşı bu taşı ziyaret etmenin koruyucu etkisi olduğuna inanılmaktadır. 17. GÜMÜŞKAYA a. Musa Dede Türbesi Gümüşkaya köyü mezarlığının içerisinde bulunan türbe
dikdörtgen bir yapı olup üzeri düz bir tavanla örtülüdür. Musa Dede’nin iki
kardeşi olduğu söylenir. Anlatıldığına göre köylünün birisi
gece yarısı Türbede bir ışık görür. Türbenin yanına vardığında bembeyaz
sakalıyla Musa Dede’nin ata binerek köyün karşısındaki dağa gittiğini görür.
Yine anlatıldığına göre sabah namazını devamlı hiç aksatmadan kılan birisi bir
gün uykuya dalar. Sabah namazının vakti geçti geçecek durumda iken Musa Dede gelir
: “niye yatıyorsun, namaz vakti geçiyor” der ve onu namaza kaldırır. Musa Dede’yi ziyarete gelenler köyün
diğer tarafındaki Musa Dede’nin baldızı olan Baldız Hatun’nun mezarını da
ziyaret ederler. Kendisi gibi değerli bir zat olan Baldız Hatun münzevi bir hayat yaşamış,
küçüklüğünden vefatına kadar ağzından kötü bir sözün işitilmediği bir insandır. Köylülerin anlattığına göre Musa
Dede yirmi sene öncesine kadar buradayken şimdi ise halkın iman zayıflığı, zevk
ve sefahate düşkünlüğü nedeniyle Türbesinden ayrıldığına inanırlar. Musa Dede’yi ziyarete gelenler
Türbe’ye çaput bağlar, para atarlar, horoz keserler. Şifa niyetine toprağına
yüzlerini sürerler. 18. YENİKÖY
(Ulukale) a.
Abdal Dede Köyün girişinde etrafı tuğlayla
çevrili bir mezardır. Yakınında pelit ağaçları vardır. Abdal Dede Ulukale ve
Gökçepınar köylerinin ortasında bir yerde ikamet edermiş, yaşadığı dönemde
alim, takva sahibi bir insanmış her yerden ziyaretçileri gelirmiş. Yaşadığı
zamanda ki kerametlerinden bahsedilir. Abdal Dede’nin yedi kardeş olduğu ve
birbirlerinden ayrıldıkları anlatılır. Köy sınırları içerisinde bir de kız
kardeşinin varolup Abdal Dede’yi ziyarete gelenler kız kardeşini de ziyaret
ederler. Abdal Dede’nin Rus savaşı sırasında
şehit düştüğü de söylenir. Abdal Dede yaşadığı dönem köylüler tarafından itham
altında bırakılır. Ulukale köylüleri Abdal Dede’nin bir başına garip bir adam
olması hasebiyle onun tarlalarındaki ürünlerini yağmalarlar hatta tarlalarını
gasb bile ederler. Bunun üzerine Abdal Dede Ulukale köylülerine şöyle beddua
eder: “Artmayasınız, çoğalmayasınız” Gökçepınar köylüleri aralarında
oturup Abdal Dede ile alay etmek için –Kışın sığırların az sağıldığı, sütün az
olduğu hatta bulunmaz bir nimet olduğu bir zamanda-aralarında : “Abdal Dede
büyük bir adamsa bir sitil (beş kiloluk bir kab) yoğurt’la içeri girsin de
görelim derler” bu sözü demeleriyle tam o esnada Abdal Dede ayakları çıplak bir
vaziyette bir sitil yoğurt’la içeri girer ve onlara: “Alın bu yoğurdu yiyin
Finiklik (fitne) içinizden çıkmasın”diyerek beddua eder. Köylülerin anlattığına
göre Abdal Dede’nin yapmış olduğu bu beddualar tutmuş Ulukale köyü nüfusu
günümüze kadar ne azalmış ne çogalmış, Gökçepınar köyü ise Fitne-Fesat
birbirlerine düşer ve kavgalar hiç eksik olmazmış. Abdal Dede’yi ziyarete gelenler
Türbenin etrafının üç ve yedi’şer defa dolanır. Dileklerinin kabul olması için para atarlar, kurban keserler. Türbenin
yanındaki topraktan hastalar şifa niyetine
parmaklarının ucuyla alıp ağızlarına koyarlar. Abdal Dede’nin Türbesinin
yanındaki pelit ağaçları kutsal kabul edilir, bunların kesilmesi uğursuzluk
olarak kabul edilir; anlatıldığına göre bunların kutsal olduğuna inanmayıp
inadına bu pelitlerden birisini bir köylü keser ve birkaç gün içinde karnı
şişerek feci bir şekilde ölür. Şu an türbenin yanındaki Pelit ağaçları kurumuş
oldukları halde köylüler dokunamamaktadırlar.(kesememektedirler) Anlatıldığına göre Abdal Dede’ye lâl
(konuşamayan) bir kız şifa niyetine gelir. Türbenin etrafını dolanırken konuşmaya başlar, bunun üzerine kurban
keserler ve köyden ayrılırlar. Köyün sınırlarından çıkınca kız tekrar lal olur.
Adak Kurbanlarının kesildiği Abdal Dede’ye,
genelde çocuğu olmayan kadınlar çocuk sahibi olabilmek için
gelirler. 19. HARMANCIK a. Yötürmezler Harmancık köyünün yaylasında bulunan
Yedi Pelit ağacıdır. Kutsal olduğuna inanılan çocuğu olmayanların ve çocuğu
yürüyemeyenlerin gitttiği ve etrafını yedi defa dolanarak şifa aradıkları bir
ziyarettir. Anlatıldığına göre bunların kutsallığını kabul etmeyen yaşlı
birisi, bu pelit ağacını kesmeye
teşebbüs eder, baltasını sallar sallamaz
pelit ağacından kan fışkırır. O günden sonra o adam pelit ağaçlarının bekçisi
gibi onları muhafaza eder. Önceleri çok
ziyaret edilen bu pelit ağaçları günümüzde nadiren ziyaret edilmektedir. 20. ARZULAR a. Kilise Arzular Belde’sinde Ekinli
Mahallesinde bulunan tarihi bir kilise kalıntısıdır. Yöre halkı tarafından
ziyaret edilip hastalıklara şifa bulmak için etrafında üç defa dolanılır.
Özellikle yürüyemeyen çocukların yürümesi ve konuşamayan çocukların konuşması
için ziyaret edilirdi. Günümüzde azalmış yok olma derecesine gelmiş bir
adettir. b. Deliktaş Beldeye girerken sol yamaç
üzerindeki tepelerde bulunan delikli bir dağ çıkıntısıdır. Önceleri sıkça
ziyaret edilen bu taş Goguza (öksürük) hastalığına yakalanmış çocukları içinden
üç defa geçirilerek şifa bulunduğuna
inanılan bir ziyaret yeridir. 21.
KEÇİKAYA a. Doyduk Keçikaya köyü kayalıkları üzerindeki
Mağara içerisindeki bir su birikintisidir. Şifa niyetine ziyaret edilir. Burda bulunan sudan ne kadar alınırsa alınsın
suda bir azalma olmaz, dileklerin kabul olması için para atılır suyla
yıkanılır. 22. KARAMUSTAFA a. Zirli Kara Mustafa köyü Çiçekli Yayla
mevkisinde bulunan bir evliya mezarıdır. Rus savaşından önce ilim, irfan
yayan değerli bir zat. Rus Savaşında
kahramanca savaşmış burda şehit düşmüştür. Hemen alt tarafında büyük bir kaya vardır. Bu kayanın altında olduğu
düşünülen bir su vardır, suyun hemen yanında ise büyük bir ardıç ağacı vardır.
Dileklerin kabul olması için etrafı üç defa dolanılır para atılır, bez ve iplik
bağlanır. 23. SUNGURBEYLİ a. Şehitlik Derindağ mevkisinde Çadırtepe denen
yerde bulunan şehit mezarlarıdır. Açık bir alanda bulunan mezarlar Cuma günleri
ziyaret edilmekte, namaz kılınıp dua edilmektedir.
GÜMÜŞHANEYE BAĞLI İLÇELER
KELKİT 1. AZİZ a. Aziz Baba Aziz köyünün tepesinde bulunan bir
Pir’in mezarıdır. Pir ağaç ve yanında bir mezardır. Yağmur yağmadığı zaman
oraya giderler, dua ederler. Karşı köylerden Aziz Baba’nın mezarının bulunduğu
yerden geceleri bir ışık göründüğünü söylerler. Pir ağacına iplik ve çaput
bağlarlar. Anlatıldığına göre bir yağmur duası
için Aziz Baba’nın yanına çıkılır. Dua’nın bitmesiyle öyle bir yağmur yağar ki
köyü sel götürecek diye korkacak duruma gelirler. Aziz Baba’yı ziyarete
gelenler iki rekat namaz kılar, kurban keserler. 2. ÇAKIRLAR a. Şehit
Köyün kaleyayla mevkisinde bir şehit mezarıdır. Bu şehit
mezarı devamlı ziyaret edilmekte yanındaki kuşburnu çalılarına iplik ve bez
parçaları bağlanmaktadır. Burda yatan şehidin tek başına
birkaç düzine düşman askeriyle kahramanca savaştığını şehit düştüğü mevkiye
-mezarının olduğu yere- kadar birkaç kilometre mesafeyi düşmanla göğüs göğüse
çarpışarak geldiği ve burada can verdiği
anlatılmaktadır. Köylülerin anlattığına göre iri yarı
vücudu olan bu şehidin mezarını kazmaya gelenler kazmayı ikinci defa sallamaya
fırsat bulamadan hastalanıp köyden kaçar gibi uzaklaşırlar. 3. ÖBEKTAŞI a. Üç Mezar Beldenin en üst tarafındaki tepede üç tane
yan yana mezardır. Etrafı dikenli telle çevrilidir. Burda yatanların bir
babayla iki oğlu olduğu söylenir.
Yatanlar hakkında fazla bilgi olmamakla beraber bunları ziyaret edenlerin
dileklerinin kabul olacağına inanılır. Üzeri düz tavanla örtülü olan
Türbenin küçük bir penceresi vardır. Türbeye akşamları bir su kabı dolusu su
konulur. Türbede yatan zatların abdest aldığına inanılır ve anlatıldığına göre
köylüler akşamları koydukları suyun sabahleyin bittiğini görürler. Köylülerden birisi bir sabah gün
ağarmadan sabah namazı için kalktığında Türbenin orada parlayan bir ışık görür,
ışığa doğru gider. Türbenin içerisinden gelen
ışık yaklaştıkça kaybolup sönüverir. Bu Türbe halk tarafından özellikle
Perşembe ve Cuma günleri ziyaret
edilirse dileğin kabul edileceğine inanılır. Adak kurbanlarının kesildiği
Türbeyi özellikle başı ağrıyanlar ziyaret etmekte ve hemen bu
rahatsızlıklarından kurtulmaktadırlar. Türbe ziyareti esnasında abdest alınır,
üç ihlas bir fatiha okununarak Türbenin
etrafı bir defa dolanılır. Bu türbeyi daha çok kadınlar ziyaret etmektedirler. 4.
BAŞPINAR a. Üç Ziyaret Abdurrahman, Hüseyin ve Mustafa
isimli üç kardeşin mezarlarıdır. En büyük kardeşin mezarı köyün içerisinde,
diğer kardeşlerden birisi köy mezarlığının içerisinde diğer kardeşin mezarı ise
Ziyaret tepesi denen yerde bulunmaktadır. Ziyaretin en önemli noktasını köy içerisindeki en büyük kardeşin mezarı
oluşturmaktadır. Etrafı dikdörtgen bir duvarla çevrili olup üzeri açıktır.
Türbenin içinde ceviz, elma ve vişne ağacı bulunmaktadır. Ziyaretin tepesi denen yerde diğer
bir kardeşin sade bir mezarı bulunmaktadır. Ormanın üst tarafında etrafı boş ve
hafif bir düzlük olup yanında bir ardıç ağacı bulunmaktadır. Anlatıldığına göre ailenin en büyüğü
olan Abdurrahman Tarlalarını ekmek için sabahleyin erkenden kalkar, yanına bu iş için gerekli hiçbir şey almadan eli boş
bir şekilde gider gelirmiş ve tarlalarını sürülmüş halde bulurlarmış. Hanımı
bunun sırrını merak eder ve bir gün kocasını takip eder. Kocasının peşisıra
gittiğinde kocasının geyiklerle tarlaları sürdüğünü görür, geyikler Abdurrahman
Efendi’nin hanımını farkederler ve hemen ortadan kaybolurlar. Kocası Abdurrahman: “Eyvah!
Karı gözün kör ola” demiş ve o anda hanımının gözleri kör olmuş. Abdurrahman
Efendi o akşam vefat eder. Türbenin üzerini birçok defa
kapatmak isteyen köylüler her defasında sabah kalktıklarında türbenin üzerini
açılmış(fırlatılmış) bir halde bulurlar ve türbenin üzerini kapatmaktan
vazgeçerler. Türbenin ziyaret edilip dileklerin
kabul olmasına, hastaların şifa
bulmasına inanmayan köyden birisi
Türbeye, Türbede yatana küfreder ve küfrettiği günün akşamı eli ayağı tutulur, ağzı burnu eğilir. Bunun üzerine bu şahsı Türbe’ye
getirirler. Türbenin yanındaki odada bir gece kalır ve sabaha sapasağlam olarak
o odadan çıkar. Türbenin bakımıyla ve ziyaretçilerle
ilgilenen aile fertleri, yeşil sarığıyla ve beyaz cübbesiyle Abdurrahman
Dede’yi önceleri gördüklerini şimdilerde
ise göremediklerini onu günahsızların (günahı az olanların) görebildiklerini
söylerler. Türbeyle ilgilenen kişi
rüyasında Dede’nin ona: “Yanıma kadın
koymayın boynumu tuta tuta boynum ağrıyor”dediğini söylüyor, bu rüyadan sonra
kadınlar türbenin içerisine alınmayıp dışardan ziyaret etmelerine izin verilir. Alansa köyünden gelen bir zat, köyün
ileri gelenlerinden Mahmud Efendiyi ziyarete gelirmiş. Sık sık misafir geldiği
Mahmud efendinin evinden gece ayrılır, bir yere kadar gidip geleceğim dermiş.
Bir müddet sonra Mahmud Efendi misafirinin nereye gittiğini öğrenmek için onu
takip eder ve onun Abdurrahman Efendinin Türbesini ziyaret edip onunla
konuştuğuna şahit olur. Abdurahman Efendinin türbesinin
yanında şifalı bir su vardır. Çocuklardaki gece hayallemesi hastalığına karşı
çocuk banyo ettirilip bir gece orada yatırılır ve hastalığından kurtulur.
Türbeyi ziyaret edenler türbenin toprağından
alıp şifa niyetine yerler yağmurun yağmadığı kurak günlerde türbenin
toprağından, taşından kelkit çayına atılır ve atıldığı günün akşamı yağmur
yağar. Ağır hastalar bu türbeye gelir, bir gece kalırlar iyileşme ihtimali varsa iyileşir yoksa o gece ölür.
Buraya gelenler niyetleri temiz olursa kabul olur. Ziyarete gelenler burada bir
gece yatarlar rüyalarında kurban kes diye söylenirse kurban keserlerdi. Ziyaret tepesi denen Abdurrahman
Dede’nin kardeşinin mezarı olan tepedeki düzlüğe köylüler eğlenmeye giderler.
Hava güneşli, açık olduğu halde bir anda kapanır, Yağmur yağar fırtına olur. O günden sonra köy halkı orda yatan
zata saygısızlık olur diye burada eğlenmekten vazgeçerler. Ziyaretin tepesine
define aramak için gelen bir şahıs felç olur. Burayı çocuğu olmayanlar ziyaret
ettiğinde muhakkak çocuğu olur, gelir köyün içindeki büyük kardeşin türbesinde
kurban keserler. Buraya gelen çocuğu olmayan birisi çocuğu olduktan sonra
kurban kesmiş kurbanın etini kendisi ve ailesi yemişler çocuk ölmüş, rüyasında
kurbanı türbede bırakması ve ailesinin yememesi gerektiğini görür. Bu rüyadan
sonra bir daha kurban keser ve üç tane çocuğu
olur. Ziyaret tepesindeki Ardıç
ağacına önceleri çaput bağlanırdı. Söylendiğine göre bu üç kardeşin
hürmetine köyde sakat olmaz, köy halkının ağzından kötü söz çıkmaz, kavga çok
nadir görülen bir olaydır. Bu üç mezarda yatan üç kardeşin biraraya gelerek
abdest aldığını köylünün birisinin gördüğü söylenir. Bu üç ziyaret Perşembe ve
Cuma günleri sela ezanından önce ziyaret
edilir. Nazar, Sara vb. hastalıkları olanlar ziyaret ederler, köyden askere
gidecek olanlar mutlaka ziyaret ederler. Köyün içerisindeki türbe tek ziyaret
edilirse üç ziyaret için altı rekat namaz kılınır, ayrı ayrı ziyaret edilirse
iki’şer rekat namaz kılınır 5.
KARA DEDE a. Kara Dede Özen köyünün ilk yerleşenlerinden
olan Kara Dede geçimini ziraatle kazanan insanlara, yolculara ikram eden
misafire yemek yedirmeyi seven bir kişi olarak tanınmaktadır. Kara Dede vefat
ettikten sonra mezarı ziyaret edilir olmuştur. Mezarının yanındaki çalılara
çaput bağlanır. Çocukların yürümesi, konuşması için ziyaret edilir. 6. KARŞIYAKA a. Ziyaret Tepe Karşıyaka köyü ziyaret tepe denilen
bölgede bir şehid mezarı olduğuna inanılmaktadır. Mezar olmamasına rağman ziyaret edilmekte, orda
bulunan kuşburnu çalısına çaput bağlanmakta, çok büyük ebattaki çalının
içerisine para atılmakta, dileğin kabul olması için namaz kılınmaktadır. Burada
bulunan toprak şifa niyetine suya karıştırılıp içilmektedir. b. Pir Köyün Kabaların altı denen
mevkisinde bulunan bir ziyarettir. İnsanlar burayı ziyaret etmekte burdaki
çalılara dileklerinin kabul olması için çaput bağlamaktadırlar. Daha çok
evlenmemiş genç kızlar muradlarının açılması için ziyaret ederler. 7.
GÜNEY ÇEVİRME a. Sarı Süleyman Köyün en yüksek tepesinin (yassı
tepe) yamacından çıkan şifalı olduğuna inanılan bir sudur. Bu suya para atılır,
abdest alınıp namaz kılınır. b. Belu Dede Güney Çevirme köyü ile Godül köyü
sınırında bulunan büyük bir “Diktaş” dır. Adam şeklindeki bu taşın hikayesi
bilinmemekle beraber ziyaret edilmekte, dileklerin burayı ziyaret etmekle kabul
olacağına inanılmaktadır. 8.
BABA KONAĞI a. Hayri Efendi Köyün içerisindeki evinin yanında
bir mezarı bulunmaktadır. Hayri Efendi’nin 12 tarikata mensup olduğu
söylenmektedir. Ölmeden önce verdiği derslerle tanınan ve birçok ders halkası oluşturan Hayri
Efendi’den birçok kişi ilim, irfan tahsil etmiştir. Mezarı başta öğrencileri
olmak üzere yöre halkı tarafından ziyaret edilmekte, dualara vesile
kılınmaktadır. b. Geremez Köyde bulunan diğer bir ziyarette
yaşlı bir Armut ağacıdır. Çeşitli hastalıkları olanlar şifa niyetine bu ağacı
ziyaret etmekte, ağacın dibine para atmakta, çaput bağlamaktadır.Genellikle
kadınların ziyaret ettiği bu ağacın meyveleri şifa niyetine yenmektedir. 9. AKSÖĞÜT a. İbrahim Baba Aksöğüt köyünde medfun bulunan
İbrahim Baba (Kalkan) bu köyde yaşamış, sonraları Trabzon vilayetinin Akçaabat
ilçesine bir tekke yapıp ders halkaları kurmuştur. Kadiri tarikatının
kurucularından olup bu tarikatın şimdiki müntesibleri tarafından her sene ölüm
yıldönümü, önemli gün ve gecelerde
ziyaret edilmektedir. Anlatıldığına göre zikir halkalarını
yönetirmiş, bir zikir halkasında müritlerine “gözlerinizi açmayın yoksa kör
olursunuz” der. Halka içerisinde buna inanmayan
birisi gözlerini açar ve kör olur. İbrahim Babanın ellerini kızgın demir
yakmazmış. Etrafı çevrili bir türbesi olan İbrahim Babanın türbesi ziyaret
edilmekte ve değişik etkinlikler yapılmaktadır. b.
Huykesen Köyün çıkışında kuşburnu çalısına
çaput bağlanır. Sara hastalıklarına iyi geldiğine inanılır. İki rekat namaz
kılınır ve çalının etrafı üç ihlas bir fatiha okunarak üç defa dolanılır. 10. BULAK a. Ziyaret
Köyün sonunda bulunan bina
büyüklüğünde iki taştır. Taşın dibindeki çalılara çaput bağlanır. Köylüler
yağmur yağması için bu iki taşın yanına gelerek yağmur duası yaparlar. 11.
GERDEKHİSAR a. Ziyaret Ziyaretin Kıranı denen mevkide
etrafı çevrili olup şehitlerin yattığına inanılan ve değişik hastalıklara şifa
bulmak için köylülerin ziyaret ettikleri bir yerdir. Şehitler hakkında bilgi
sahibi olunmamakla beraber Rus savaşında şehit düştükleri tahmin edilir. 12.
KIZILCA a. Deliktaş Köyün camisinin önünde bulunan
delikli bir taştır. Yaşamayan çocuklar ve sancılanan küçük çocuklar bu taşın
içerisinden geçirilerek iyileştirilir. 13. DÖLEK a. Uyuz Pahırı Zamanın birinde Padişah Uyuz
Pahırı’ndan suyun zor geçeceği bir yere bu suyu taşıyana kızını vereceğini vaad
eder ve yarı deli adamın biri bunu başarır. Padişah kızını vermekten vazgeçip o
deli adamı öldürür, kan bedeliyle beraber onu gömdürür. Uyuzpahırı denen bu
suyun yanında bu delinin mezarının olduğuna inanılır. Uyuz pahırının suyu uyuz
hastalıklarına iyi gelmektedir. 14. DEREDOLU a. Buzluk Köyün ormanının içerisinde bulunan
bir kayanın içindeki büyük bir buz tabakasıdır. Yaz-kış erimeyen bu buz,
hastalar tarafından ziyaret edilmekte hastalıklı uzuvlara pansuman
edilmektedir. 15. PÖSKE a. Geçit Kelkit-Erzincan karayolu üzerinde
Pöske dağı 35. Kilometresinde bulunan şehit mezarlarıdır. Şehitlerin yattığına
inanılmakla beraber hiçbir mezar emaresi yoktur. Anlatıldığına göre Rus savaşı
sırasında bir grup asker burda şehit düşer. Yıllar sonra oradan geçenler kanlı
elbiseleriyle şehitleri yürürken gördüklerini söylerler. Oradan geçen taşıtlar
saygı için teyblerini kapatırlar. Teybini kapatmayan birkaç arabanın takla
atarak kaza yaptığı anlatılır. Şehitlerin yattığına inanılan bu
mevkiyi müteahhidin birisi yıkıp, yolu oradan geçirmek ister ama nafile
dozerler tahrip olur, çalışamaz hale gelir. Buradan geçenler dua ederek
geçerler. 16.
SARI ŞEYH a. Sarı Şeyh Öğütlü köyünün nalabant mevkisinde
ikamet eden Seydi Baba, Sarı Şeyh ve Kara Yakub isimli üç kardeş
zamanın çetesinden rahatsız olurlar ve göç etmeye karar verirler. Her biri
eline bir ok alır, havaya atarlar ve oklarının düştüğü yere göç etmeye karar
verirler. Sarı Şeyh’in oku Kelkit’e, Seydi Baba’nın oku Şiran’a, Kara Yakub’un oku Sivas’a - sonradan kendi adlarıyla adlandırılacak
olan köylere – düşer ve birbirlerinden
ayrılırlar. Bir rivayete göre Erzincan’daki Terzi Baba’nın da bu üç
kardeşlerden olduğu söylenir. Köy içerisindeki Sarı Baba türbesi
etrafı çevrili olup üzeri köylülerin birkaç defa kapatmalarına karşı yerle bir
olmuş şekilde bulunduğundan kapatılamamıştır. Türbenin yanındaki ardıç ve
kızamık ağacına dileklerin kabul olması
için çaput bağlanır. Ziyaretçiler türbenin yanındaki ziyaretçi odasında bir
gece kalır, namaz kılar, kurban keserler.
Kurban olarak tavuk kesilir. Köyde Sarı Şeyh’in türbesinden başka
alim ve takva sahibi bir şahıs olan Molla Ahmet’in evide ziyaret edilir. Anlatıldığına göre bu ziyaretler
nedeniyle köyde davul zurna çalınamıyor. Köye dışardan bir davulcu –bu durumdan
haberi olmayan- davul çalarak köye
yaklaşır, köyün sınırına geldiğinde davulu çalamaz –çalmaya güçyetiremez- bir duruma gelir. 17. YEŞİLOVA a. Deliklitaş Yeşilova köyü ile Babakonağı köyü
arasında bulunan çember şeklindeki ortası delikli taştan geçilir. Başağrısına,
bel ağrılarına ve sara hastalıklarına iyi geldiğine inanılır. b. Tuzlu Bağlam Köyün çıkışında söğüt ağacının
yanında bulunan bir su gözesidir. (kaynak) Demriyo hastalıklarına iyi geldiğine
inanılıp üç sabah yıkanılarak hastalıktan kurtulunur. 18. YENİKÖY a. Yağlı Baba Yeniköy yaylasında bulunan bir taş ve çalıdır. Bu taştan yağ
akar. Terleme şeklinde akan bu yağı şifa niyetine buraya gelenler ellerine ve
yüzlerine sürerler. Yanındaki çalıya çaput bağlar, namaz kılıp dua ederler. Bu
yağın sıtma hastalığına iyi geldiği söylenmektedir. 19.
ÇAMUR a. Kümbet Eski devirlerde Çamur köyünde
yaşayan bir şeyh varmış ibadetine düşkün olan bu şeyhi 40 haramiden oluşan bir
çetenin reisi rahatsız etmek ister. Adamlarını teker teker şeyhin ne yaptığını
kontrole gönderir haramiler sürünerek giderlerken yolda birer birer ölürler. Kümbet içerisinde şeyhin sandukası
Ayna ve hırkası vardır. Şeyh ölmeden önce: “Aynama bakan ve hırkamı giyinen
şifa bulsun” diye dua etmiştir. Anlatıldığına göre yüzü felç olan bir kimse
hırkayı giyip aynaya bakar ve anında hastalığından kurtulur. Kümbetin
bakımıyla ve ziyaretçilerle, o şeyhin soyundan gelenler ilgilenmektedirler.
Ziyaret esnasında namaz kılınır. 20. ESKİYOL a. Yılanlı Eskiyol köyü yılanlı denen yerde
Mayıs ayında şifalı olduğu düşünülen yılanlar çıkar. Halk bunları alıp hastalıklı
yerlerine korlar ve şifa bulurlar. Yine aynı mevkide bir Pelit ağacı vardır.
İnsanlar dileklerinin kabul olması için bu ağacı ziyaret eder etrafını
dolanırlar. Bekar kızlar evlenebilmek, gençler askere gidip sapasağlam
dönebilmek, çocuğu olmayan kadınlar çocuk sahibi olabilmek için ziyaret
ederler.
ŞİRAN 1. ÇAKIRKAYA a. Şeyhler Çakırkaya köyünde şeyhlerin yattığı
mezarlıktır. Mezarlığın etrafı tuğla ile çevrilmiştir. Burayı ziyaret edenler
Cumartesi günü ziyaret ederler. İki
rekat namaz kılarlar. Buraya şifa bulmak için gelen hastalar o gece
orada istihareye yatarlar. Rüyalarında iyileşip iyileşmeyeceklerini görürler. Huy tutan hastalığına yakalanan bir kadın
kışın ortasında bu mezarları ziyarete gelir. Karın üzerine yatar, kendi kendine
“toprak yok ki alıp ağzıma koyayım” der. Arkasını dönerki karın üstünde toprak var, hemen toprağı alıp
ağzına koyar ve hastalığından kurtulur. Yaşlı bir kadın 3 kızı olmuş erkek
çocuğu olmamış, bu mezarları ziyaret edip istihareye yatar. Rüyasında, “ 3 tane
makasın (kızın) var oğlanı ne yapacaksın” uyarısı alır. b. Demriyo Köydeki başka bir ziyaret yeride
demriyo ziyaretidir. Demriyo ziyaretinin toprağı ve manastır denen yerden
alınan toprak karıştırılarak çamur yapılır demriyolara sürülür. Cumartesi günü
ziyaret edilen bu yerde iki rekat namaz kılınır. 2. BOLLUK a. Şeyh Dede Köyün dışında bulunan etrafı çevrili
üzeri açık bir mezardır. Hastaların sıklıkla ziyaret ettikleri bir mezardır. Üzeri birçok defa örtülmeye
çalışılmış ertesi sabah tavanın yerle bir olduğu görülür ve üzerinin
örtülmesinden vazgeçilir. Şeyh Dede’nin mezarını ziyaret edenlerin
işlerinin rasgideceğine, kötülüklerden
korunacaklarına inanılır. Şeyh Dede’yi ziyaret eden çok sıkıntılı bile olsa
içine bir rahatlama hissi doğar. Köylüler mutlaka Şeyh Dede’nin mezarını
ziyaret ederek tarlalarına giderler. 3.
SİNANLI a. Sinan Baba Köye girmeden açık arazide etrafı
tel örgülerle çevrili kaybolmuş bir mezardır. Türbesinin içerisinde daire şeklinde delikli bir taş, ardıç ve meşe ağacı bulunmaktadır. Önceleri İsimsiz Evliya diye tanınan
Sinan Baba ismi sonradan köylüler tarafından verilmiştir. Sinan Baba’nın
Horasan erenlerinden biri olup Anadoluya ilk göçenlerden olduğu sanılmaktadır. Mezarlığın içerisindeki ağaçlar kutsal
sayılmaktadır. Anlatıldığına göre mezarlığın içerisindeki kurumuş meşe ağacını
kesmek isteyen komşu köyden birisi hastalanır. O zamanın evliyalarından birine
bu durumu anlatılır. Evliya bu adama: “O ağaçları yakmadınsa mezarlığa bırak”
der. Hasta adam odunları mezarlığa götürür ve iyileşir. Yine köyden birisi ağaçları budayıp
evine götürür. Gece ahırın kapısı garip bir şekilde açılır. Ertesi sabah
ahırındaki 12 koyunun boğulmuş bir halde köyün farklı yerlerine bırakıldığını
görür. Bu adam için çoluğunun çocuğunun erken yaşta öldüğü, neslinin kaybolduğu
anlatılır. Sinan Baba’yı ziyaret eden felç
hastaları şifa bulurlar. Perşembe günü ziyaret edilir, Yağmur duasına gidilir,
Adak kurbanı kesilir ve etinden yenilir. Ziyaretçiler Ardıç ağaçlarına iplik ve
pez parçaları bağlarlar. 4. ALIÇ a. Garib Evliya Masrun tepe mevkisinde bulunan
etrafı çevrili tek mezardır. Mezarın yanında pelit ağaçları vardır. Bu ağaçlara
çaput bağlanır. Cumartesi günü ziyaret edilir. Adak kurbanları bu mezarın
yanında kesilir, yağmur duası için burası ziyaret edilir. Ziyaretçiler
dileklerinin kabul olması için ziyaret ettikleri bu mezarın etrafını 3 defa
dolanırlar ve mezara para atarlar. Mezarın içerisindeki palut ağaçları kutsal
kabul edilir ve kesilmesi yasaktır. Burayı ziyarete gelen hastalar mezarın
toprağından bir parça alarak ağızlarına koyarlar. 5. ARITAŞ a. Kaynar Ana yoldan Arıtaş köyüne girerken solda ağaçlıkların içerisinde
bulunan şifalı bir sudur. Eni ve boyu 10 metredir, bu suyu ziyarete gelenler namaz kılıp,
yıkanırsa hastalıklarından kurtulacaklarına inanırlar, su aynı zamanda şifa
niyetine içilir. Bu sudan 300 m. Aşağıda Veli Derviş adlı bir zat yatmaktadır.
Veli Derviş’in zaman zaman Kaynar’a gelip su içtiğine inanılmaktadır. Kaynar’ı
ziyarete gelenler Veli Derviş’in mezarını da ziyaret ederler. Anlatıldığına göre Gelinle damat
öküz arabasıyla Kaynar gölünün yanından geçerken araba kayar ve arabayla
beraber gölün içine düşerler. Bugün gelinin ve damadın düştüğü alan dışardan
suya bakıldığında beyaz bir çarşaf gibi görünmekte ve bunun gelinin çarşafı
olduğuna inanılmaktadır. Dileklerin
kabul olması için Kaynar’a para atılır. Kaynar’ın etrafında meşe, kavak ve
armut ağacı vardır. Bu ağaçlara bez parçaları bağlanır. 6. SARICA a. Veliler Sarıca köyü büyüklerinin anlattığına
göre bu köyde 12 veli yaşamıştır. Aynı zamanda bu köyde şehit düşenler çok
olduğu için bu köyün kutsal bir mekan olduğuna inanılır. Bu 12 veliden isimleri
bilinenler : Hacı Mustafa Efendi, Hacı Şeyh Efendi, Hafız Efendi, Süleyman
Efendi, Hacı Abdullah Efendi, Hacı İbrahim Efendi’lerdir. Köy içerisinde
ziyaret edilen Hacı İbrahim Efendinin, Hacı Mustafa Efendinin ve Hafız
Efendinin mezarları bulunmaktadır. Hacı Mustafa Efendinin günümüzde sağlam
kalmış bir ocağı (evi) vardır. Bu evde ziyaret edilir. Hacı Mustafa Efendi küçük yaşta
Kur’an okumaya yaşıtlarıyla beraber gidermiş. Okuduğu yıllar maddi imkanların
az olduğu, gaz yağının az bulunduğu bir tarih kesitini gösteriyor. Kursa gelen
öğrenciler sırayla gazlambasına yağ doldurup getiririrlermiş. Her öğrenci sıra
kendisine geldiğinde çok az miktarda yağ koyarak getirmekteymişler. Mustafa
Efendi’ye sıra geldiğinde ise her defasında lambayı tamamen doldurup öyle getirirmiş.
Arkadaşları bu duruma şaşarak onu takip ederler. Mustafa Efendi’nin çeşmeden
gaz yağı doldurduğuna şahit olurlar onların bu olayı görmeleriyle beraber
sırrın ifşa olması nedeniyle Mustafa
Efendi daha gaz yağı getiremez olur. Hacı Mustafa Efendi, Hacı Şeyh
Efendi’yi okutmuştur. Hacı şeyh Efendi’de küçük yaşta parlayan birtalebe olur.
Hayatında 7 sefer hicaz’a giden ve orada vefat eden Şeyh Efendi’nin kabri
Medine’de bulunmaktadır. Şeyh Efendi ölmeden önce: “Benim ziyaretime gelen önce
hocam Mustafa Efendi’yi ziyaret etsin” diye vasiyette bulunur. Şeyh efendi’nin
yetiştirdiği en önemli şahıs oğlu Hafız Efendi’dir. Hafız Efendi’nin kabride köy mezarlığında
bulunmaktadır. Anlatıldığına göre Hafız Efendi’yi
seferberlikten önce telefon kablosunu kesti diye şikayet etmişler. Divanı harbe verilen Hafız
Efendi’yi Erzurum’a götürüp hapse atmışlar. Hafız Efendi’yi hapiste dışarı
çıkması imkansız olduğu halde,
gardiyanlar Cuma namazında görürler buna inanamayan gardiyanlar hücreye
bakmaya gelirler geldiklerinde hücrenin kapısının kilitli ve Hafız Efendi’nin
içerde olduğunu görürler. Bir müddet sonra Hafız
Efendi’nin ölmesi sonucu onu köyüne defnederler. Defnettikten sonra Hafız
Efendi’nin müridleri Hafız Efendi’yi kırâtın üzerinde Erzurum’a giderken
gördüklerini söylerler. Köy mezarlığının içerisinde ziyaret
edilen bir başka mezar ise Hacı İbrahim Efendi’nin kabridir. Köyün ileri gelenlerinden Kadıoğlu bir
yüzbaşıyı evlendirmek ister, düğününde davul-zurna çaldırmak için Hacı İbrahim
Efendi’den izin ister. Hacı İbrahim Efendi gönülsüz bir şekilde çaplasını
(ayakkabı) ister ve: “Ben burdan gideyim bunlar davul-zurna çalsınlar” der ve
köyden ayrılır. Köyden: “Kasımgillerden (kasımın soyu) adam çıkmaz, kadılıda
(Kadıoğlu), ovmaz (söner,ocakları
batar), yüzbaşıda o karıdan hayır
görmez” diyerek ayrılır. Köylülerin
anlatması Hacı İbrahim Efendi’nin
dedikleri sonradan doğrulanmıştır. Hacı İbrahim Efendi ömrünün
sonlarını köyde geçirir. Hacı İbrahim Efendi vefatına yakın köyü bir süreliğine
terketmeye hazırlanan çok sevdiği bir ihtiyara: “Acele git, gel ben öleceğim
cenazemi sen yıkayacaksın beni caminin avlusunda yıka” diye vasiyet eder. Hacı
İbrahim Efendi vefat ettiği gün bu yaşlı adam köye döner ve cenazeye yetişir.
Hacı İbrahim efendi’nin tembihini unutan yaşlı adam onu evinin önünde yıkamak ister. O sırada
Hacı İbrahim Efendi gözlerini açar ve yaşlı adama: “Beni caminin avlusunda
yıkamanı istemiştim” der ve gözlerini kapatır. Bunun üzerine caminin avlusunda
yıkanır ve köy mezarlığına defnedilir. Sarıca köyüne ziyarete gelenler
önce kabristan’a uğrar, Mustafa Efendi’nin, Hafız Efendi’nin ve İbrahim
Efendi’nin kabirlerini ziyaret ederler, sonra Mustafa Efendi’nin ocağını
ziyaret ederler. Bu evde iki rekat namaz kılıp, eve para atarak ziyareti
tamamlarlar. 7. KARADAŞ a. Karadaş Köy ismini bu taştan almıştır. Köyün
içerisinde siyah renkte yağlı, yassı bir kayadır. Halk tarafından dileklerin
kabul olması için bu taşın üzerinde horoz kesilir, kesilen horozun kanı şifa
niyetine içilir, cilt hastaları kanı vücütlarına sürerler 8. MERTEKLİ a. Çipilli Baba Önceleri köy olan Mertekli sonradan
ilçenin mahallesi olmuştur. Bu mahallenin Bozatlı dağında bulunan bir
ziyarettir. Çipilli Baba’nın ermiş bir kişi olduğu ve muhacirlik yaptığı bir
sırada burada vefat ettiği söylenir. Köyün yaşlılarından birisi Çipilli Baba’yı
sabah namazı kılarken gördüğünü söyler. Çipilli Baba’nın mezarının yanında
pelit ve ardıç ağacı vardır. Kadınların çoğunlukla ziyaret ettiği Çipilli
Baba’ya gelenler 3 ihlas okuyup çaputu ardıcın dalına bağlarlar. Özellikle baş
ağrısı olanlar, sık sık bayılanlar, çocuğu yaşamayıp ölenler çare için buraya
gelirler. Cumartesi günü ziyaret edilen Çipilli Baba’ya gelenler iki rekat
namaz kılıp mezarın yanında bir gece
kalırlar. Mezarın yanına sonradan Çipilli
Baba’nın ölen atı gömülmüşdür. Dileklerin kabul olması için mezara para atılır,
toprağını hastalıklardan korunmak için alıp evde saklarlar. Ziyaretçinin dileği
kabul olursa kurban kesip mezarın yanında bırakır. 9. SEYDİ BABA a. Seydi Baba Seydi Baba 1431 yıllarında selçuklular döneminde yaşamış olup
Horasan’dan gelerek Çimen dağlarına yerleştiği tahmin edilmektedir. Asıl
isminin Şeyh Yusuf Şaban olduğu söylenmektedir. Çimen dağlarında adı geçen köye
yerleşir. Seydi Baba ilim ve irfan öğreten bir
alim şahsiyettir. Seydi Baba bulunduğu köyde bir vakıf kurdurup insanlara
hizmet etmek ister bunun için Padişaha çıkıp izin istemeye karar verir. Gitmeden önce evinin önündeki taşı
annesine göstererek: “Bu taşı ben İstanbuldan dönünceye kadar ısınmış bırakma,
mutlaka ısındığı zaman suyla ıslat, soğut” diye tembihler. Seydi Baba yola
çıkar. Padişahın huzuruna vararak vakıf isteğini bildirir. Padişah Seydi
Baba’nın gerçekten Allah’ın veli kullarından olup olmadığını denemek ister ve
Seydi Baba’ya: “ Seni ateşe attıracağım eğer yanmazsan dilediğini kabul
edeceğim” der. Seydi Baba: “Ferman sizin Padişahım” cevabını verir. Seydi
Baba’yı fırına atıp kapağını kapatırlar.
Bu sırada köyde inekleri sağmakla uğraşan Seydi Baba’nın annesinin aklına oğlu
gelir ve taşın ısındığını farkeder, telaşla elindeki sütle taşı ıslatıp soğutur
. Köyde bunlar olurken sarayda fırının kapağını açan muhafızlar Seydi Baba’yı
hafif terlemiş vaziyette sapasağlam olarak bulurlar. Seydi Baba’nın terlemesinin
sebebininse annesinin taşı ıslatmakta gecikmesi olarak anlatılır. Seydi Baba’nın 40 yaşına geldiği
halde evlenmemiş bir oğlu vardır. Oğlu 40
yaşına varınca babasına: “beni evlendir” der. Seydi Baba’da: “Acele
etme, Nasibde varsa gelir Hind’den Yemen’den, yoksa ne gelir elden” der. Bu
sözü söylediği günün hemen akabindeki gün
Yemen’den bir tüccar kafilesi gelir. Kafile’de tüccarın genç ve dünya
güzeli bir kızı vardır. Bu kızla Seydi Baba’nın oğlunu evlendirirler. Seydi Baba bir akşam geliniyle
beraber otururken Seydi Baba gelininden çay getirmesi ister. Çay almak için
mutfağa giden gelin kafasını kapının eşiğine vurur. Seydi Baba gelinine: “Kızım
bu akşam çok serin bir yere gideceksin” der ve o gece gelini vefat eder. Gelininin
ölmesine dayanamayan Seydi Baba birkaç gün sonra ölür. Seydi Baba ölmeden önce:
“Gelinimin kabrini ziyaret etmeden benim kabrimi ziyaret edenin dileği kabul
olunmaz” diye vasiyet eder. Seydi Baba’nın mezarının üzerini
kapatmak isterler ancak sabah kalktıklarında yerle bir olduğunu görürler 3 defa
kapatmayı denerler aynı olayla karşılaşırlar ve üzerini örtmekten vazgeçerler. b. Gelin Ebe Türbesi Şiran’a bağlı Seydi Baba köyü’nde
yer alan bu türbe dikdörtgen plan üzerine kesme taştan yapılmış olup üzeri
kırma çatı ile örtülüdür. Türbe 120 cm yüksekliğinde 230 cm eninde ve 365 cm
boyunda bir kaide üzerine 330 cm boyunda 190 cm eninde ve 105 cm yüksekliğinde
duvarlarla yükselmektedir. Çatısı onarım görmüştür. Batı cephesi taşları yer
yer sökülmüştür. Türbenin kuzey cephesi duvarında iki ayrı kitabe vardır.
Bunlardan sağdakinde türbenin 1227/1812
yılında imar edildiği ifade edilmektedir.[16] Gelin Ebe, Seydi Baba’nın gelinidir.
Seydi Baba’nın vasiyeti üzerine Seydi Baba’yı ziyarete gelenler önce Gelin Ebe
Türbesini ziyaret etmektedirler. Günümüzde ziyaretçisi en fazla olan
türbelerden birisidir. 10. SELLİDERE a. İsa Baba Türbesi Şiran-Kelkit yolu üzerinde Sellidere
köyü sınırlarında Çilhoroz dağının üzerinde bulunan İsa Baba’nın 1560’lı
yıllarda yaşadığı sanılmaktadır. Bir metre yükseklikte kare şeklinde bir yapı
ile çevrili olan türbe, Firdevs Hanım Türbesinin karşısındaki tepede bulunmaktadır.
İki ziyaret yeri aynı anda ziyaret edilmektedir. Anlatıldığına göre IV. Murat
zamanında IV. Murat, komutanlarından birini İran’a sefere gönderir. Sefere
giden ordu Çilhoroz dağının eteklerinde
konaklar, ordunun konakladığı sırada bağrı açık, yalın ayak bir vaziyette İsa
Baba ordu komutanına gelerek: “Bütün askerlerin karnını ben doyurabilir miyim?”
diyerek izin ister. Ayağı çıplak İsa Baba’nın bu işi yapacağına inanmayan
komutan İsa Baba ‘nın gönlünü kırmamak için izin verir. Bir yandan da yemek
hazırlığı yaptırır. İsa Baba herkesin gözü önünde bir kazana bir avuç bulgur
atar ve bütün ordu o pilavla doyar. Bu olay Padişah’a anlatılır. Bunun üzerine
Padişah: “İsa Baba’nın ne dileği varsa yerine getirilsin” diye ferman buyurur.
İsa Baba’da: “ Gözümün gördüğü yerler vakıf kurmam için bana verilsin” der.
Yaşadığı yerler vakıf olarak ona verilir. b. Firdevs Hanım Türbesi Şiran’a giderken Çilhoroz dağı
üzerinde yoldan 20 metre solda yer alan Firdevs Hatun Türbesi, kesme taştan
sekizgen bir plan üzerine yapılmıştır. Türbenin kuzey cephesinde giriş kapısı,
diğer cephelerde birer penceresi vardır. Kubbesi ve saçakları onarım görmüştür.
Kuzey cephesinde giriş kapısı üzerinde kitabeleri yer alan Türbe 964/1556-1557
tarihinde yapılmıştır.[17]
Kitabesinde Torullu olduğu
yazılmaktadır. Yine kitabesinin birinde
“Bu dünya bir leştir, taliplileri köpeklerdir.” Yazmaktadır.
Karşısındaki türbede yatan İsa Baba’nın Gelini olduğu söylenmektedir. Önceleri
çaput bağlanan türbeye günümüzde çaput bağlanmamaktadır. Anlatıldığına göre Rus
savaşı sırasında İsa Baba’yla Firdevs Hanım el ele tutup düşmanın geçmesini
engellemişlerdir. 11. KARACA a. Karaca Baba Şiran ilçesinin Karaca mahallesinde
bulunan etrafı çevrili bir mezar olup Perşembe ve Cuma günleri ziyaret
edilmektedir. Selçuklular döneminde Şiran’a ilk yerleşenlerden olduğu
söylenmektedir. 12. TELME a. Süleymen Efendi Şiran’ın Telme köyünde bulunan
Süleyman Efendi’nin Nakşibendi tarikatına mensup olduğu söylenmektedir. Caminin
avlusundaki mezar, etrafı demir parmaklıklarla çevrilidir. Camiye girerken ve
çıkarken ziyaret edilen Süleyman Efendi’yi hastalığına dermen arayanlar ziyaret
etmekte Adak kurbanlarını burada kesmektedirler. Anlatıldığına göre Rus savaşı
sırasında yaşayan Süleyman Efendi’ye hocası Şeyh-i Şeyrani: “Atına bin şu saman
parçalarını yola aralıklı alarak bırak bunlar asker olup düşmanla savaşacak”
der. Tam bir teslimiyetle hocasının dediğini yapan Süleyman Efendi saman
parçalarının asker olduğunu hayretle görür. 13.
GÜNYÜZÜ a. Limnişbaşı Günyüzü köyünde Limnişinbaşı denen yerde
bulunan bir kuşburnu ağacıdır. Dilek tutmak ve hastalıklar için gelinen bu
çalıya çaput bağlanır. 14. OZANCA a. Sarı Baba Köyün içinde bulunan harab evlerin
yıkıntılarının arasında bulunan Kaysı ve Erik ağaçlarına denir. Evlenmemiş
bekar kızların ve çocuğu olmayan kadınların bu ağaçlara çaput bağlar etrafında
üç defa dolanırlar.
KÖSE 1. ÖVÜNCE a. Hüseyin Efendi Övünce köyünde yaşamış eski
ulemalardandır. Köy mezarlığının içerisinde taştan sarıklı bir taşı vardır.
Köyün yaşlılarından birisi Hüseyin Efendi’nin mezarında geceleri bir ışık
gördüğünü söyler. Hüseyin Efendi’nin mezarının
toprağını ziyarete gelenler şifa niyetine suya katarak içerler. Genellikle
kadınların ziyaret ettiği mezar daha çok Cuma günleri ziyaret edilir. b. Taşkesilmiş Kadının birisi her sene yaylaya
çıkmak ister ama bir türlü nasip olmaz. Yine yaylaya çıkma zamanı geldiğinde
yanındakilere: “Bu sene Allah izin versede vermesede yaylaya çıkacağım” der ve
yola koyulur. Yaylaya doğru giderken aniden hava açık ve güneşli iken yağmur, fırtına ve kar bastırır. Sığınacak
bir yer arayan kadın bulamayınca yanındaki kazanı kafasının üzerine alır,
keçileri de kazanın üzerine çıkar o anda taş kesilir.(taş olurlar) Bu taşkesilmiş kadın heykeli köylü
kadınlar tarafından ziyaret edilip tel’in edilmektedir. 2. BAHÇELİEVLER a. Tilki Tepesi Köse merkez Bahçelievler
Mahallesinde bulunan bir ziyarettir. Üçgen şeklindeki ahşapdan yapılmış bir
dilek ziyaretidir. Hasta çocukların iyileşmesi için ziyaret edilir. Çocuk bu
ahşabın etrafını üç defa dolandırılır. 3.
YAYLIM a. Mağara
Eski bir mağaradır. Mağaranın
içerisinde mağaranın tavanında kadın göğsü şeklinde bir heykel vardır. Kadın
memesine benzeyen bu heykelden su damlamaktadır. Bu mağaraya sütü az olan
kadınlar gelirler bu sudan içerler ve bu sudan içenlerin sütü çoğalır. 4.
YUVACIK a. Mağara Köyün dağlık denen yerinde bulunan 4
metre uzunluğunda mağara şeklinde bir deliktir. Bu deliğe çocuğu olmayanlar,
hasta olanlar girip çıkarlar, çıkarken çıkıştaki çalıya çaput bağlarlar. 5.
GÖKÇEKÖY a. Ecmede Şifalı olduğuna inanılan bir su
gözesidir. Söylendiğine göre mide hastalıklarına iyi gelen bu suyu içen birisi:
“Aç mide ile içilir” diyeceği yerde
“ecmide” der ve suyun ismi bu
şekilde anılır hale gelir. Bu su gözesine midesi rahatsız olanlar gelir, Bu
sudan doyana kadar içer, abdest alır iki rekat namaz kılar. 6. OYLUMDERE a. Ekşi su Köylülerin hastalıklarına şifa
bulmak için ziyaret edip suyunu içtikleri bir su gözesidir. 7. KABAKTEPE a. Çağrılan Baba (Hicabi Baba) Asıl adının Ahmet olduğu Çağrılan
isminin kendisini Padişah çağırdıktan sonra kullanıldığı söylenmektedir.
Horasan erenlerinden olduğu ve Yavuz Sultan Selim zamanında köye ilk
yerleşenlerden olduğu tahmin edilmektedir. Yakın zamanda onarım görmüş evi
ziyaretçiler tarafından ziyaret edilmektedir. Çağrılan Baba’nın yaşadığı dönemde
Şeyhlik kılığına girip, halkı aldatır hatta devleti dolandırıp vergiden muaf
olurlardı.Vakıf kuracağım diye bedava arazilere konarlarmış. Çağrılan Baba’yı
da onlardan diye Padişah’a şikayet ederler. Padişah Şeyhleri toplar. Padişah bu toplanan kişilere: “Sizi ateşe
attıracağım, kimin samimi olduğu o zaman anlaşılır” diye seslenir. Fırınlara
attırma emrini duyan sahte şeyhler
feryad ederler, girmek istemezler. Çağrılan Baba ise hiç ses çıkarmadan fırının
kapağını açar ve içeri girip kapağı üzerine kapar. Herkes hayretle ona bakar.
Bir müddet sonra fırının kapağını açarlar ki Çağrılan Baba sapasağlam bıyıkları
hafif terlemiş vaziyette içerde beklemektedir. Gerçeği anlayan Padişah Çağrılan
Baba’ya: “ne dilersen dile” der. Çağrılan Baba: “Devletin sıhhati” cevabını
verir. Padişah ısrar edince, “Benim muhitime at kuyruğu girmesin” der. (Vergi
memurlarını kasdetmektedir) Padişah bu isteği yerine getirir ve Çağrılan
Baba’nın yaşadığı topraklar kendisine bağışlanır. Çağrılan Baba evinin inşaatını
yapmaktadır. Komşusu bu bizim hayvanları alıp gece dağdan kereste getiriyor
diye kötü zanda bulunur. Onu gözetmeye başlar Çağrılan Baba’nın dağdan sığınlarla (geyiklerle) odun getirdiğine
hayretle şahit olur. Adamı farkeden geyikler ürker ve boynuzunu kırarak ortadan
kaybolurlar. Çağrılan Baba: “Seni gören gözler kör olsun” diyerek beddua eder.
Adamın gözleri kör olur. Sonradan komşusu Çağrılan Baba’ya gelerek af diler.
Çağrılan Baba onu affederek iki taş alır kızdırarak onun gözlerine koyar ve
adamın gözleri açılır. Çağrılan Baba: “Ocağıma şifaya gelen şifa bulsun erkek zürriyetimin
eli kızgın taş tutsun benim yerimi de sormasın.” Diyerek dua eder ve kayıplara karışır.
Çağrılan Baba’nın duası tutar. Onun soyundan gelenlerin ellerine kızgın taş zarar vermez. Kız çocuklarının
ellerinde de aynı özellik olmakla beraber aile dışında birisiyle evlenirlerse
bu özellikleri kaybolur. Köyde Çağrılan Baba’nın Türbesinin
yanısıra oğlu Süleyman Efendi’nin Türbeside vardır. Çağrılan Baba’nın köydeki
ocağını ziyarete gelenler oğlunun mezarını da ziyaret ederler b. Şehitlik Köyün sırtında bir şehitlik vardır.
Burda şehitlerin yattığına inanılır. Köylüler tarafından ziyaret edilmektedir.
Çalılara çaput bağlanıp etrafında 3 defa dolanılmaktadır. 8. ALTUNTAŞ a. Kırklar Köye hakim bir tepede 40 kişi
toplanıp zikir ve sohbet yaparlarmış. Köylüler bunların zikir seslerini ve sohbetlerini
dinlerlermiş, bunlar bir gün aniden kaybolurlar Burası yediler ziyaretiyle beraber ziyaret
edilmektedir. b. Yediler Kırkların bulunduğu tepenin
karşısındaki tepede 7 kişi yaşarmış, bunlar sohbet ederlermiş. Bunların hepsi
aynı anda vefat ederler. Önceleri bu tepede su kaynağı varken, kadının birisi
bu suda çocuk bezi yıkayınca su tamamen
kaybolur. Bu
mezarlara çevre köylerden ziyaretçiler topluca gelirler. Buraya gelenler
şifa niyetine geldikleri bu ziyarette iki rekat namaz kılarlar, önceleri
çalılara çaput bağlanırken günümüzde bağlanmamaktadır. 9.
ÖRENŞAR a. Palanga Palanga denen muhitte kaybolmuş
evliya mezarlarının olduğuna inanılır. Cuma günleri ziyaret edilir. Köyden
yaşlı birisi burayı ziyaret ettiği bir sırada aksakallı yaşlı bir adamın abdest
aldığını görür. Çocuğu sakat doğanlar, çocuğu yürüyemeyenler, konuşamayanlar
buraya gelerek mezarların olduğu düşünülen tümseğin etrafını dolanırlar.
KÜRTÜN 1. GÜVENDE a. Kabaktepe Şehitliği (Yedi mezarlar)
Kurtuluş savaşı yıllarında hakim bir
tepe olan Kabaktepe düşmanın kontrolü altındaydı. Bu tepenin alınması savaşın
kazanılması adına muhakkak gerekli bir durumdu, lakin tepeyi elinde bulunduran
Rus askerlerinden burayı almak gayet zor ve tehlikeliydi. Bizim askerlerimizden
bu işi yapmaya kimsenin gönlü ve
cesareti kalmamıştı. Bir yüzbaşı, kendine güvenen, canını feda etmeye hazır 6
gönüllü asker seçti. Bu yedi kişi üstleri, başları yırtık, paramparça bir
vaziyette kabaktepe mevzisine iş bulma kılıfıyla; oduncu, aşçı, terzi v.b.
işlerle girerler. Geceleyin gizlice mühimmat deposunu havaya uçururlar. Burda 3
asker şehid olur. Durumu anlayan Rus kumandan diğerlerini de şehit eder. Lakin
cephede ağır bir yara açılmış dışardaki Türk askeri içeri girip hakimiyeti
eline almıştır Yedi askerin mezarı bulunan şehitlik
günümüzden 6 yıl kadar önce yöre halkı tarafından etrafı tel örgülerle
çevrilmiş mezarların kenarına dikdörtgen 2 metre yüksekliğinde üstü açık
duvarlar yaptırmışlardır. Bu gün anıtın yanında ziyarete gelenlerin namaz
kılabilmesi için bir mescit yapmışlardır. Anıtın iki yüz metre kadar yanında
içme ve kullanma suyu mevcuttur. 2. TAŞLICA a. Tonar Evliya Tonar mevkisinde bulunan etrafı
çevrili bir mezardır. Ziyaretçiler mezarın yanındaki ağaçlara çaput bağlarlar.
Hastalıklara şifa için mezarın yanında yatarlar. Huy tutan hastaların
iyileştiğine inanılır. Mezarın toprağından şifa niyetiyle bir parça alınıp ağza
konur. b. Şıh Dede Köydeki diğer bir ziyaret yeri de
Şıh Dede’ait mezardır. Yakın tarihe kadar hayatta olan Şıh Dede ermiş, evliya
olarak halk arasında bilinen, tanınan bir şahsiyettir. Vefatından sonra
köylüler tarafından ziyaret edilmekte mezarın etrafında 3 defa dolanıp üç
ihlas, bir fatiha okunmaktadır. 3. SÜME a. Alancık Kürtün’nün Süme mahallesinin Alancık
denen yerinde Pir diye bilinen hakkında fazla bilgi olmayan bir mezardır. Halk
tarafından ziyaret edilir. Mezarın yanındaki çalılara çaput bağlanıp, dilek
tutulur. b. Evliya Mahallede bulunan bir diğer mezarda Evliya mezarı olarak bilinen etrafı
taşla çevrili bir mezardır. Mezarın etrafında dolanılır, çalılara çaput
bağlanır. 4. ÖZKÜRTÜN a. Şıh Suyu Özkürtün Belde’sine bağlı Çatma
yaylasında bulunan su ziyaretidir. Etrafı çevrilidir. Anlatıldığına göre,
yolcunun birisi bu mevkide giderken susuz kalınan bir zamanda Allah’a dua
ederek hançerini çimene vurur, hançerin vurduğu yerden su fışkırır. Bu su
şifalı olduğuna inanılarak ziyaret edilir, şifa niyetine içilir. b. Geliş Evliya Özkürtün Belde’sine bağlı Geliş
yaylasında bulunan bir mezardır. Yaylaya gelenler tarafından ziyaret edilmekte
iki rekat namaz kılınıp, mezarın yanında bulunan çalılara çaput bağlanmaktadır.
TORUL 1. KOCADAL a. Ziyaret
Kocadal köyü Erdemler Mahallesi
girişinde karşılar mevkisinde 3 tarafı duvarla çevrili üstü açık bir ziyaret
yeri vardır. Burda bulunan kuşburnu ağaçlarına her yıl mayıs ayında hıdırellez
günü gelinir, çalılara bez bağlanır. Çoğunlukla bayanların geldiği bu ziyarette
dualar edilir, sıkıntıların gitmesi, dileklerin kabul olması için mum yakılır. 2. MUSALLA a. Ayazma Taşı Musalla köyünün çıkışında yol
üzerinde 5 metre yükseklikte 8 metre genişlikte bembeyaz bir kayadır. Kayanın
üst tarafından tuzlu bir su çıkmaktadır. Taşın kenarında bir ağaç bulunur.
Mayıs ayının 20’sinde ziyaret edilen bu su cilt hastalıklarına, Uyuz hastalıklarına
iyi gelmektedir. Ziyaretçiler önceleri taşın yanındaki ağaca çaput
bağlamalarıyla beraber günümüzde bu adet kalmamıştır. 3. ARILI a. Ziyaret Köyün en üst noktasında şehitlerin
yattığına inanılan bir mezarlık vardır. Kurtuluş savaşı yıllarında şehit
düştükleri söylenir. Bu mezarlar Cuma
günleri ziyaret edilmekte, namaz kılınıp, dua edilmektedir.
SONUÇ
Gümüşhane özelinde incelemeye
çalıştığımız Dini Ziyaret yerleri bu alanda yapılmış nadir çalışmalardandır.
Bir şehrin dini, sosyal, kültürel,
ekonomik vb. birçok yönünü
içerisinde taşıyan ziyaret geleneği fenomeni araştırmacılar için zengin bir
hazine olarak karşımızda durmaktadır.
Araştırmamın başlangıcında
yaptığımız tahminlerin aksine Gümüşhane yöresinde çok sayıda Ziyaret yerinin
olduğunu gördük, ve Ziyaret yerlerinin
çoğrafyaya dağılımına baktığımızda Gümüşhanenin Doğu Anadolu’ya komşu
taraflarında Ziyaret yerlerinin yoğunlaştığını görme şansımız oldu. Ziyaret Fenomeni’nin öncülleri arasında
geçmişte yaşanan Rus savaşının etkilerinin büyük olduğunu gördük. Bu ve bunun
gibi sıralayacağımız bir çok öncülle beraber ifade etmeliyiz ki Gümüşhane
Ziyaret yeri bakımından oldukça geniş bir çoğrafya olarak daha yoğun araştırmaları beklemektedir. Ziyaret olgusunun insanların
hayatlarında ki etkilerinin de bulunduğu bu tezde yöre insanının Ziyaret
fenomenine bakışları bu fenomenin onlar üzerindeki tezahürleri
görülmektedir. Dini
ve Toplumu anlamanın, Din ve
Toplumun karşılıklı etkileşiminin bir adı olan Din Sosyoloji’si bu tür
araştırmalarla kendisine biçilen bu
görevini yerine getirmektedir. Bunun
gibi araştırmaların ilim dünyasına kazandırılması, bu araştırmada
görülenlerin yeni araştırmalarla pekiştirilmesi dilek ve temennisiyle. BİBLİYOĞRAFYA
1-
Cumhuriyetin 75. Yılında Gümüşhane Gümüşhane ValiliğiYayınları, Ankara 1999 2- Geçmişde ve
Günümüzde Gümüşhane Sempozyumu (13-17 Haziran 1990), Ankara 1991 3- Gümüşeli Dergisi (Gümüşhaneliler Derneği
Yayın Organıdır), Yıl:2, Sayı:3, İstanbul Temmuz 2001 4- Günay,
Ünver – Güngör, Harun – Kuzgun, Şaban-
Sayım, Huzeyfe – Taştan, A. Vahap
,
Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri , Kayseri
Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları,
Ankara 1996 5- Merçil,
Erdoğan, Müslüman Türk Devletler Tarihi,
Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara 1993 6- Öztuna,
Yılmaz, Başlangıcından Zamanımıza Kadar
Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1983 7- Türk Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi,
Ankara 1974 8- Uzunçarşılı,
İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları
(Türk Tarih Kurumu), Ankara 1983 . [1] Ünver. Günay vd. , Kayseri
ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, kitabının 4. Dipnotu, s.10
, M. Yaşar Kandemir, “Ziyaret” ,
İslâm
Ansiklopedisi, MEB, İstanbul, 1986, C. XII, s. 620 [2] Ünver Günay vd., Kayseri
ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, KBBK Yayınları, Ankara, 1996,
s.10 [3] Ünver Günay vd., Kayseri
ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, KBBK Yayınları, Ankara, 1996,
s.1 [4] Cumhuriyetin 75. Yılında
Gümüşhane, G.Hane Valiliği Yayınları, Ankara, 1999, s.140 [5] Cumhuriyetin 75. Yılında
Gümüşhane, G.Hane Valiliği Yayınları, Ankara, 1999, s.140 [6] Cumhuriyetin 75. Yılında
Gümüşhane, G.Hane Valiliği Yayınları, Ankara, 1999, s.140 [7] Gümüşeli Dergisi, Yıl:2,
Sayı:3, İstanbul, Temmuz 2001, s.23 [8] Cumhuriyetin 75. Yılında
Gümüşhane, G.Hane Valiliği, Ankara, 1999, s.140 [9] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Tarihi,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1983,c.II,s.88; Türk
Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Ankara,1974,c.XXI, s.306 [10] Yılmaz Öztuna,Başlangıından
Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye Tarihi,Ötüken
yayınevi,İstanbul,1983,c.3,s.29 [11] İsmail Hakkı Uzunçarşılı,a.g.e.
s.89 [12] Yılmaz Öztuna, a.g.e.,
s.63; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s.94 [13] İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s.107, Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1993, s.307 [14] Geçmişte ve Günümüzde Gümüşhane
Sempozyumu, Ankara, 1991, s.121,122 [15] Geçmişte ve Günümüzde Gümüşhane
Sempozyumu, Ankara, 1991, s.127 [16] Cumhuriyetin 75. Yılında
Gümüşhane, G.Hane Valiliği Yayınları, Ankara, 1999, s.141 [17] Cumhuriyetin 75. Yılında
Gümüşhane, G.Hane Valiliği Yayınları, Ankara, 1999, s.141 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Bir Milyon Öğretmen Bir Milyon Fikir - 04/07/2019 |
Bakanlığımıza gönderdiğim yazıyı herhangi bir düzenleme yapmadan aşağıda paylaşıyorum. |
Yazar - 04/07/2019 |
Sözün yazıya dökülmesi tarihe not düşmesidir aynı zamanda. |
Başarmak İçin - 24/02/2015 |
İnsanın Gayesi Nedir? |
Yeni Yazarlarımız - 20/05/2013 |
Merhaba |